Friday, November 10, 2017

Ataturk ve Ben

Serbest Firka'nin kapatilmasindan sonra, Ocak 1931 ile Mart 1931 arasi Ataturk denetlemeler yapmak uzere yurt gezisine cikar. Bu geziye, her bakanlik, Ataturk'e danismanlik yapmak, ve arastirmalarda bulunmak uzere birer mufettis atar. Bu gezi esnasinda bir gun Ataturk yanindakilere sorar "Turk Milleti ne zaman kendini kurtulmus sayabilir?" Herkes gorusunu bildirir, sira Hasan Ali Yucel'e gelir. O da der ki "Turk Milleti ne zaman kurtarici arama ihtiyacini duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmus olur".

Simdi bakiyorum herkes hem 29 Ekim'i hem de 10 Kasim'i salya sumuk aglayarak, vahlayarak, keske daha uzun yasasaydi, keske olmeseydi, cok buyuk adamdi falan filan diyerek kutluyor, Hatta bir kisim da diyor ki "Kurdugun Cumhuriyet hala dimdik ayakta".

Hasan Ali Yucel'in Ataturk'e verdigi cevabi anlayabilen beyinler goreceklerdir ki, bu tip kutlamalar Turk Halki'nin hicbir zaman bagimsiz olamadigini gostermektedir. "Kurdugun Cumhuriyet hala dimdik ayakta" diyen kafalar da kronik bir depresyon icindedir.

Bunlari yaziyorum ama, buyuk olasilikla, bu yaziyi okuyanlarin %99'u Hasan Ali Yucel'in kim oldugunu bilmez, bilenlerin %100'de basina ne geldigini bilmezler. Simdi ev odevi olarak: 1) Hasan Ali Yucel kimdir, gidin bir ogrenin, 2) Ogrendikten sonra, nasil ve neden gorevinden ayrilmistir, basina ne isler gelmistir, ogrenin. Bunlari ogrendikten sonra gelin konusalim, neymis, ne olmus, Turkiye gercekten bir Cumhuriyet olmus mu? Yoksa hep cakma bir Cumhuriyet miymis?

Bunlari soyledikten sonra, bir de sunu aciklayayim: Zaman zaman bana gonderilen mesajlarda, beni AKP'li olmakla, ya da Perincekci olmakla (ki bunda bir sorun gormuyorum, adami elestirmek icin hayatini incelemek ve anlamak lazim ilk once), ya da Y-CHP'yi agir elestirmekle, ya da milliyetci olmamakla falan itham ediyorlar. Hepsi de dogrudur! Aramizdaki farki soyle bir kac ornekle anlatayim:
1) Siz salya sumuk aglamakla Ataturk'u andiginizi sanarsiniz; ben ulke uretimine bakarim, onunla aglar, onunla sevinirim,
2) Siz Cumhuriyet Mitingi yapmakla, Anitkabir'i ziyaret etmekle, takim elbise ya da etek giymekle, Ataturkcu oldugunuzu sanarsiniz, ki bu baglamda Kenan Evren ve Ilker Basbug gibi gardrop Ataturkculeri'nden hic farkiniz yoktur, ben kisi basina dusen milli hasilaya, katma degeri olan urunler uretmeye bakarim,
3) Siz Ataturk oyleydi, Ataturk boyleydi diye Ataturk ile ovunursunuz, ben kendi yaptiklarimla ovunurum,
4) Size gore Ataturk'den baska buyuk insan yoktur, bana gore ise Hasan Ali Yucel gibi insanlar en az Ataturk kadar degerlidir, hatta daha degerlidir. Bana gore ben Ataturk'den daha guzelini yapabilirim diyen her insan cok degerlidir.
5) Siz balik beyninizle gecmisi unutursunuz, ben ise en azindan gecmisin hesabini sormak icin bir kenarda tutarim.

vs... vs...

Hadi kalin saglicakla!


Thursday, October 26, 2017

Kayi Partisi kime kayicak

Su emperyalizm ne pust. degil mi? Daha dun Ergenekon falan diye, Turkiye'de vatanseverleri vatan haini ilan ettiler, siz irkci, fasistsiniz dediler. Bir suru subayi, gazeteci, yazari hapse attilar. Turkluk ile ilgili ne var ise asagiladilar, onun icin  de operasyona Ergenekon adini verdiler. Ama gelin gorun ki, dun ayni emperyalizm, Dogu Ayaklanmasi ile basa cikamadigi icin, bu ayaklanmanin Turkiye kanadini kirabilmek icin, bir grup vatan haini lavuga Kayi diye Parti kurdurdu. Yaaaa, iste vatandasim, gorun, emperyalizm boyledir. Bir gun oyle der, bir gun boyle der. Hani bir kisim insan "yav nasil oluyur da, AKP bir an boyle diyor, iki dakika sonra baska birsey diyor, bu AKP secmeni de ona oy veriyor?" diye soruyor ya, cevabi emperyalizmdir. Emperyalizm adama besmele ile Coca-Cola fabrikasi actirir.  Ilkesi, prensibi olmayan omurgasiz varliklari her gun ama her gun, tabiri caiz ise itin gotune sokar.

Benim emperyalizmin altina yatan kisiler ve/veya Abdulhamitciler ile, dolayisi ile bu Kayi Partisi ile hicbir alakam olamaz. Ne oy veririm, ne destek veririm, ne de soyledikleri herhangi birseyi onaylarim. Bunu taa ne zaman su yazimda da yazdim (http://cemkbayram.blogspot.com/2017/08/yeni-parti.html). He alacaklari oy oranina simdiden soyleyeyim ben. Tesbihde hata olmaz derler, bu Kayi Partisi yuzde 3,1 oy alir.

He bu arada bu parti butun guzel sozleri kullanacak. Diyecekler ki: ozgurluk, hurriyet, bagimsiz secimler, bagimsiz yargi, is, as, baris,  vs vs. hatta bol bol Ataturk diyecekler. Partini adi Kayi, ama hem Amerkanci, hem Kurdistanci, hem emperyalist, her sey var. Bir de bence kendinize su soruyu sorun, daha dune kadar bu tur Turkcu sloganlar, isimler vs. kullananlar irkcilik ile itham ediliyordu. Bugun yarin oturun, okuyun ve izleyin, bakalim, herhangi bir yazar, cizer, gazete, televizyon bu partiyi irkcilik ile itham edebilecek mi? Edemezler, yemez! Cunku, amerikan menseelidir bu parti, mazallah adami kaziga oturtur amerika boyle bir ithamda bulunan olursa.

Son olarak, yukarida yazdiklarimi, ve yukarida verdigim uzantida (daha once yazdigim yazida) sordugum sorulari bosverin. Bu partinin basinda bulunan zata su iki basit soruyu sorun: 1) Hergun ustunden cikarmadigi bu Iran modeli  bluz neyin nesi? neyi protesto ediyor, ya da neyi temsil ediyor. Baska sekil bir bluzu yok mu? Neden hep ayni model. Emin olun bir seyin semboludur. 2) Suratinda neden hep bir ifadesizlik var? Bazi kisiler bunu ciddiyet zannedebilir. Ama degil! O surattaki  ifadesizlik  tamamen labaratuvar ortaminda gelistirilmis bir robot ifadesizligi. Bunu binlerce olmasa dahi yuzlerce kisiyi gorusmeye almis, her kulturden olmak uzere yuzlerce hatta binlerce farkli insan ile calismis bir kisinin tecrubesi olarak soyluyorum

Kalin Saglicakla!

Wednesday, August 30, 2017

30 Agustos 2017 Kutlamasi


Ben pek sukreden birisi degilimdir, cunku; dua, kader, kismet, vs. gibi seylere inanmam. Ama gel gor ki, bu sabah bir kalkdim, ve yine 2015 Agustos ayinda yazdigim yazi aklima geldi: http://cemkbayram.blogspot.com/2015/08/yeni-genelkurmay-baskani-gkb.html?spref=bl Bakin yazinin sonunda ne demisim: "... Oyle bir bun gelecek ki, butun bunlari tsk ve polise yapanlar, kendilerini korumak icin silahli guc arayacaklar, ama bulamayacaklar. Bulamamalarinin nedeni silahli guclerin olmayisi olmayacak; aksine kendilerine yuzde yuz biyat etmis silahli gucleri olacak, ama bu silahli gucun basindakiler (gkb'nindan tegmenine kadar) yeterli ve gerekli bilgi, cesaret, deneyim, ve de disipline sahip olmayacklar. Hepsi sofu olacak... "

Bugunlerde okuyorum ki Pakistan'dan subay yardimi istiyorlarmis. Insan ister istemez, yazdigi birseyin oldugunu olmeden gordugu icin sukretmek istiyor. :):):) Cok mutluyum, cooook. Hani Ali Nesin "Oh canima deysin" der ya, ben de diyorum ki Beter Olun. Bunu sadece TC'nin basindaki yonetime degil Turk Milleti'ne de soyluyorum. Beter olun. Cunku: ben bu durumdan TBMM'de temsil edilen partilere oy vermis olan herkesi sorumlu tutuyorum. Alkis, alkis, alkis, 10 puan, 10 puan, 10 puan ! Cok guzel yaptiniz, aferin size !!!


Recebim! Ah Recebim! Hosaf pasalari ile nereye kadar gideceksin? He? De bi hele? Bak ABD yuzbinlerce silahi yigdi Suriye'ye. Ne yapacak bu silahlari? 3 zamana kadar anlarsin ne yapacagini. Aklinda bulunsun diye soyluyorum, ABD bosuna silah yigmaz. Bir de ABD yigdigi silahlari geri ABD'ye
goturmez. Goturmemesinin nedeni ekonomiktir. O silahlari geri goturme maliyeti, yenisini alma maliyetinden fazladir. Senin yanindaki danismanlar ya bu konulari ya bilmez, ya da zaten ABD'nin adamidirlar. Gerci TSK'nin silah envanterine bir baksaydin bunu anlardin. Ama devlet yonetimi anlayisin evlere senlik oldugu icin bakmamisindir. Sen en iyisi mi namaz kil, namaz. Iyi gelir. Cok fena sictin ama yapacak birsey de yok. Artik temizlemeye calistikca, oraya buraya bulasacak. Ne yapcan be Recebim. Bak sunu soyleyeyim: Sana garanti veriyorum, ABD seni daragacina cikardigi zaman, ipini o yanindaki danismanlar cekecek. Bir de kacarim, yuruttugum paralarlar gul gibi gecinirim diye dusunme, ABD mal varliklarina el koyarsa ki isterse butun dunyada koyar, o paralarin uzerine soguk su icersin. Bak Iran 1979'dan beri dunya piyasalarindaki taaa o zamandan kalan paralarini geri alamiyor. Yani anlayacagin, isin zor. Tek tavsiyem, Turkiye'de tabanini genisletmeye, guclendirmeye calis, aksi taktirde asacaklar seni. Cok fena hazirlaniyorlar! Ama tabi Mehmet Akif Ersoy'un hani bir dizesi vardir, gerci sen sevmezsin hem o siiri, hem de Mehmet Akif Ersoy'u, degil mi?
Ne der Mehmet Akif Ersoy: "Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. "

Ben bunu nasil okuyorum, biliyor musun?
"Doğacaktır senin hak ettigin gunler...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

Neden boyle okuyorum? Cunku, hic kimseye birsey va'ad edilmez.
Birseyi alabilmek icin calismak lazim. Calistiktan sonra, o sey hak edilir, dolayisiyla kazanilir. Bunu insanlar va'ad olarak algilarlar. Neyse anlayan anladi. Anlamayana da davul zurna az,

Simdi yine ici bos 30 Agustos kutlamalari yapiliyor. Ici bos duyorum, cunku; vatanin her karisi isgal altinda ama bizim salak milletimiz hala zafer kutlamalari yapiyor. Hangi zaferi kutluyorsunuz? Adam size demedi mi "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz!" diye? Siz ne yaptiniz? Gobek tasinda yuvarlandiniz, keyfinize keyif kattiniz! Simdi zaferi kendiniz kazanmis gibi kutlamalar yapiyorsunuz? Bu kutlamalari yapabilmeniz icin, kendiniz ilk once dusunun ben hangi zaferi kazandim diye? Eger varsa bir zaferiniz kutlayin ! Ama memleketin her kosesi Almana, Araba, ABDliye, Yahudiye, ona buna satildi ise, sunu da anlayayin: bu memleket artik sizin degil, toprak kime ait ise onundur. Sizinkisi zugurt kutlamasidir. Bakin FIlistin'e ne oldu? Siz simdi Yahudilerin Filistini silah zoruyla aldigini da zannediyorsunuzdur, cunku: okumuyor, ondan bundan tarih dinliyorsunuzdur. Turkiye'nin sonu geliyor, az kaldi. Siz boyle zafer kutlamalari yaparken, ustunde yasadiginiz topragi, icinden yasadiginiz evi, baginizi, bahcenizi, ormaninizi adamlar basip parayi aliyor. Ne diyelim? "Zaaabaaaaha gadar dans!"








Friday, August 25, 2017

Yeni Parti

Bhaahaha...

Bu benim gulmem her zaman oldugu gibi. Yani "Unutulanlar disinda, degisen birsey yok". Son gunlerde orda burda okuyorum. Aksener midir, paksener midir, yoksa sener sen midir, nevi sahsina munhasir bir zat parti kuracakmis. Kursun varsin, ben de kuracam bir parti, hatta ben Haluk Levent'in kurdugu AHBAP partisini destekliyorum. Bugun aday olsun, aninda oyumu vericem.

Bu nevi sahsina munhasir kisiye benim sorularim sunlar olur: 1)  Madem bu kadar erkek idin de, neden bu zamana kadar bekledin? 2) Parayi nerden buldun? 3) Ekmeleddin efendi aday gosterildiginde, bu erkekligin neredeydi? Ben cevabini vereyim: Bu zamana kadar bekledin, cunku: ABD sana icazeti simdi verdi. Para ABD, ya da ABD'nin kurum, kurulus, ve/veya Turkiye'deki ajanlarindan geliyor. Ekmeleddin'e de ses cikartamadin, cunku: ekmeleddin ABD'nin adayi idi. Hadi yine kur, alacaksin babayi, oturacaksin oturdugun yere.

Beni rahatsiz eden o degil. Beni rahatsiz eden: Orda, burda, son gunlerde yok Osman Pamukoglu da katiliyor, yok gorusecek, yok oyle, yok boyle diye cikan haberler. Ulan, madem erkeksiniz, Osman Pamukoglu'ndan neden medet umuyorsunuz? Haberlerin hepsi de yalan. Bakin HEPAR'a 2009 ve 2013 yillari arasinda 5-6 aradasla, o ya da bu sekilde destek vermis, yardimci olmus, arastirma yapmis kisi olarak sunu soyleyeyim: 1) Osman Pamukoglu'na boyle bir teklif ile gidebilecek bir buzuge sahip hic kimse yok Turkiye'de. Nedeni ise Osman Pamukoglu'nun ABD'den icazeti yok. 2) Bir teklif ile gidilse bile, o teklif kesinlikle, Osman Pamukoglu'nun kabul etmeyecegi bir teklif olacaktir ki amac "Biz teklif ettik, kendisi gelmedi" pisligini atmak. 3) Osma Pamukoglu'nun golgesinden bile korkar bu nevi sahsina munhasir kisi, cunku: Pamukoglu'nun bu partiye girmesi demek, 1-2 yil icinde partiyi ele gecirmesi demektir. 4) Osman Pamukoglu'nun ideolojisi ile bu zat ve yanindakilerin, tipki Y-CHP, MHP gibi partilerin oldugu gibi, ideolojileri cok farklidir.  Soyle anlatayim: bakin Turkiye'de ABD'den icazeti olmayan hic kimse General yada Amiral olamaz. Osman Pamukoglu aradan kacirilmis 1-2 general/amiral'den birisidir ki o da zorunluluktan yapilmistir. Nasil oldugunu  dinlemek anlamak isteyenler "Kan Uykusu" Belgeseli'ni izlesinler.

Butun bunlari soyledikten sonra, bugun 25 Agustos 2017, tarihe not duselim: Y-CHP'nin oyu kac? %25 diyelim. MHP'nin oyu kac? %15 diyelim. Yani toplam %40. Parti kurulduktan sonra bu %40'i bolusecek 3 parti olacak. Ya Y-CHP, MHP ve Yeni Parti. Ya da MHP AKP'ye katilirsa, AKP, Y-CHP ve Yeni Parti. Sonuc: Bu 3 partinin alacagi toplam oy %40'in altinda olacaktir. Alin size bir teknik analiz. Musait gordugunuz sekilde kullanin.

Hadi eyvallleeeeehhhhh !!!!




Tuesday, July 18, 2017

50 Milyon, 50 milyon, 50 Milyon

Hani butun CHP'liler ve bilmemnemin gazetesi bile olamayacak kalitede, Fethullah'in sag kolu, yalaka, Soner Yalcin haric sozum ona "duayen" gazetecilerin gazetesi Sozcu, sanki Turkiye'de baska sorun kalmamis gibi RTE niye 50 milyon dedi diye dusunup duruyorlar ve halkin beynini bu konu ile dolduruyorlar ya? O dusunmeleri aptalliklarindan, ve dunya gezip gormedikleri icin oluyor, biraz da kapasiteleri olmadigi icin yazacak konu bulamadiklarindan oluyor. Mahalle karisi gibi dedikodu yapiyorlar. Sozde cok biliyorlar, hesap kitap yapiyorlar, onun oyu ile bunun oyunu topladik, 50 milyon degil 49 milyon ediyor falan diye. Eeee insan salak olunca, boyle oluyor. Hal boyle olunca sorunlari konusmak yerine, o bunu dedi, bu bunu dedi, muhtar bana kodu, emmim muhtara kodu muhabbeti yapiyorlar. RTE'nin danismanlari bunlardan akilli, haliyle. Yag kafaliyi kastetmiyorum, ABD'li danismanlarini kastediyorum. Soyle bir soru sorayim: Siz RTE'nin yerinde olsaydiniz, ve olene kadar basta kalmak isteseydiniz, kime yatirim yapardiniz? Ben soyleyeyim: genclige, hemen onlarin beynini yikardim modern cagin beyin yikama araclari ile (yani okullar). Ama tabi yeni nesil yetisene kadar idare etmek lazim, yani biraz da orta yasa yatirim yapmak gerekiyor. Hatta gocmen ulkelerinin bir felsefesi vardir (Almanya bu felsefeyi kabullenmemistir, ve yasadigi asimilasyon sorunlari bundan dolayidir). Derler ki, gocmen gelen ilk nesil kayip nesildir, onlari asimile edemezsiniz, onun icin ikinci nesile yatirim yapmaniz lazim ki ikinci nesil anne babalarinin geldigi yeri unutsun, bizim olsun. Evet yani okul cagindaki cocuklar! Tercihen 7 yasindan baslayarak, en az 12 yil beyinlerini yikayacaksin. Ornek verelim: ABD'de her sabah ilk okulda (eyaletine gore, hatta okul bolgesine gore degisebilir, benim gordugum boyle), ulkeye, devlete, vatana, bayraga baglilik yemini ettiriyorlar. Ama yukarida da dedigim gibi orta yas da lazim bu cocuklar yetisene kadar. Simdi sorayim: Turkiye'nin 40 yasinin altindaki nufusu kac? Hee, simdi gidin arastirin, bulun, ondan sonra 50 milyon sayisi ile bir karsilastirin bakalim. Yaaaa, siyaset devlet kavgasidir, devlet kavgasi da cihan kavgasidir. Oyle beyinsiz insanlarin ve capsiz gazetecilerin becerebilecegi bir is degildir. Kafanin calismasi gerekiyor.

Not: Yine bu blogda bir yerde, bir zamanlar Anitkabir kaldirilacak yazmistim. Bana inanan muhtemelen olmamisti, ama tekrar yineliyorum: Anitkabirin ilk once yeri degistirilecek, ondan sonra da Anitkabir ortadan kaldirilacak. Oyle bazi kendini yazar zanneden, ancak gunluk cerez yazilar yazabilen kisilerin, biz gidip nobet tutariz, demesi ile falan bu degismez. Hadi engelleyebiliyorsan engelle bakalim!


Tuesday, July 11, 2017

Ihanetin Belgesi


Every day, tens of thousands of Turkish citizens are walking to demand justice. We began in Ankara on 15 June and we are marching to Istanbul, walking for almost 20km (13 miles) every day. We are demanding justice and the rule of law for everyone living in Turkey.
This is a long journey – 432km. The walkers have endured heavy rains on the mountains and scorching heat along the plains. Our numbers have already exceeded 40,000, and we expect tens of thousands more to join us over the coming days. A chant resonates in my ear all day long: “Hak, hukuk, adalet” – rights, law and justice.
Regardless of our political views, we are united under one single cause: justice. We walk peacefully. We do not respond to the laying of bullets on the road in front of us, or the manure dumped on our camping sites. When bullies try to provoke us with insults we respond only with applause. Our peaceful but steely determination is our greatest asset.
There is no precedent for this in our republic's history, brought on by a regime which seeks mainly to protect itself
Last July, Turkey suffered an attempted coup. But a second, more insidious coup took place five days later, when the Justice and Development party (AKP) government declared a state of emergency, suspending the rule of law and parliamentary democracy. Since then Turkey has been ruled by decree. The government has sacked around 105,000 civil servants without any proper explanation. It has arrested large numbers of academics, journalists, and even members of parliament, on politically motivated charges. Fear has started to reign in our society.
To make things worse, in April the government sponsored a referendum to give the president sweeping new powers. Although the Organisation for Security and Cooperation in Europe said the referendum was conducted unfairly and unlawfully, and short of the standards set by the Council of Europe, the AKP used it to consolidate its one-man authoritarian rule, making the state of emergency permanent.
Injustice, arbitrariness and discrimination have become defining features of the AKP regime. That is why we are demanding justice first. The “right to justice” is a basic human right. It encapsulates the cardinal principles of rule of law: independent courts and judiciary, the right to a fair trial and equal access to the law for all citizens.
Kemal Kilicdaroglu, leader of Turkey’s main opposition Republican People’s Party (CHP), waves to people during a march from Ankara to Istanbul.

 Photograph: Sedat Suna/EPA
The authoritarian regime has stripped away this right from Turkish citizens. Our country’s highest court has declared itself powerless and incompetent to review the legality of the laws decreed by the government. Judges who attempt to be independent and impartial face immediate removal and criminal indictment. Lawyers who represent political opponents of the regime face the prospect of arrest. On Wednesday, the director of Amnesty International Turkey and several other prominent human rights activists were detained without cause. Our prisons are at capacity: criminals are being released early to make way for political dissidents and journalists. Where individuals are investigated or indicted, their families too can lose their legal rights. Collective punishment has re-emerged.
Advertisement
The new authoritarianism in Turkey is characterised by a parliament that has only limited powers of legislation, by newspapers that misrepresent the facts and often amount to a government-sponsored megaphone that smears any opposition, by courts that merely sign off decisions taken elsewhere, and by expensive government rallies sponsored by state funds. Meanwhile, public demonstrations are almost always prohibited by law – this is despite the fact that the right to protest injustice is recognised by the Universal Declaration of Human Rights. This is a crisis, with no precedent in our republic’s history, brought on by an authoritarian regime that seeks mainly to protect itself.
We are not alone. The world is seeing a rise of extremists, illiberal populists and dictators. There are important differences in the degree of oppression, but there are also commonalities. Dictators learn from one another. They conspire together against democracies. They ruin their countries and force their people to seek refuge abroad. How should liberal democrats respond? We need to develop and share internationally new democratic means to challenge the powers of illiberal populists and the new generation of dictators.

'We've lost democracy': on the road with Turkey's justice marchers


Read more
The only principled response to this authoritarian challenge is to renew and strengthen our commitment to democratic values. And that must come from words and deeds that instil hope. Hope is contagious. I see it grow every day on the tired but resolute faces of those who walk beside me. Solidarity breeds courage. Soon hundreds of thousands will join us.
As our numbers grow, so does our collective sense of courage. Our walk indicates our determination to defend freedom of expression and our right to peaceful demonstration in Turkey. We are walking to remind those who choose to rule by decree and intimidation that ours is a social contract: we, as citizens, submit to the authority of the state in exchange for the protection of our rights.
We are walking to restore that contract; we are walking to restore democracy, justice and our hard-earned fundamental freedoms. We are walking to lift the deceptive veil of “democracy” from what is in fact a harsh authoritarian regime. Our march will end at the gates of the prison in Istanbul that houses so many of this regime’s victims. But we hope it will mark the beginning of a new societal movement for justice, one that will resonate beyond Turkey’s borders.


TURKCE TERCUMESI:


DUVAR – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün İstanbul’a ulaştığı sıralarda İngiliz gazetesi The Guardian için bir makale kaleme aldı. CHP lideri, ‘Türkiye’nin otoriterliğe kayışını durdurmak için yürüyoruz’ başlıklı makalede, ‘adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılığın AKP rejimini tanımlayan özellikler haline geldiğini’ yazdı.
Makalenin tam metni şöyle:
‘ONBİNLERCE KİŞİ DAHA KATILACAK’
Her gün onbinlerce Türkiye vatandaşı adalet talebiyle yürüyor. 15 Haziran’da Ankara’dan başladık ve her gün yaklaşık 20 kilometre yürüyerek İstanbul’a gidiyoruz. Türkiye’de yaşayan herkes için adalet ve hukukun üstünlüğü talep ediyoruz.
Bu, uzun bir yolculuk – 432 kilometre. Yürüyenler dağlarda yoğun yağmur, yaylalarda kavurucu sıcaklara karşı koydu. Sayımız şimdiden 40 bini geçti ve önümüzdeki günlerde onbinlerce kişinin daha bize katılmasını bekliyoruz. Bütün gün kulaklarımda bir slogan çınlıyor: ‘Hak, hukuk, adalet’.
Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, tek bir dava için birleşmiş durumdayız: Adalet. Barışçıl biçimde yürüyoruz. Önümüzdeki yola serilen kurşunlara veya kamp alanlarımıza bırakılan gübreye tepki göstermiyoruz. Bizi hakaretlerle provoke etmek isteyenlere sadece alkışla yanıt veriyoruz. Barışçıl ama çelik gibi olan irademiz, en değerli varlığımız.
Türkiye geçen temmuzda bir darbe girişimine sahne oldu. Fakat beş gün sonra, AKP hükümeti olağanüstü hal ederek hukukun üstünlüğünü ve parlamenter demokrasiyi askıya aldığında ikinci ve daha sinsice bir darbe meydana geldi. O günden beri Türkiye kararnamelerle yönetiliyor. Hükümet doğru düzgün bir açıklama yapmaksızın yaklaşık 105 bin devlet memurunu görevden aldı. Siyasi suçlamalarla, çok sayıda akademisyeni, gazeteciyi ve hatta milletvekillerini tutukladı. Toplulumuza korku hükmetmeye başladı.
‘AKP REJİMİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ…’
İşleri daha da kötüleştirecek biçimde, hükümet nisan ayında cumhurbaşkanına geniş yetkiler veren bir referandum düzenledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) referandumun adil olmayan ve hukuksuz bir biçimde düzenlendiğini, Avrupa Konseyi standartlarının altında kaldığını açıklamasına rağmen, AKP olağanüstü hali kalıcı hale getirerek bu oylamayı kendisinin tek adam yönetimini güçlendirmek için kullandı.
Adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılık AKP rejiminin tanımlayıcı özellikleri haline geldi. Öncelikle adalet talep etmemizin nedeni de bu. Adalet hakkı, temel bir insan hakkı. Hukukun üstünlüğünün esas ilkelerini kapsıyor: Bağımsız mahkemeler ve bağımsız yargı, adil yargılanma hakkı ve bütün vatandaşların hukuka eşit biçimde erişimi…
‘HAPİSHANELERDE YER KALMADI’
Otoriter rejim Türkiye vatandaşlarını bu haktan mahrum bıraktı. Ülkemizin en yüksek mahkemesi, hükümetin kararnameyle çıkardığı yasaları gözden geçirmek konusunda kendi kendisini yetkisiz ve yetersiz ilan etti. Bağımsız ve tarafsız davranmaya çalışan hâkimler hemen görevden alınıyor ve haklarında iddianame hazırlanıyor. Rejimin siyasi muhaliflerini savunan avukatlar tutuklanma riskiyle karşı karşıya. Çarşamba günü, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü ve bazı önde gelen insan hakları savunucuları sebep gösterilmeksizin gözaltına alındı. Hapishanelerimizde yer kalmadı: Siyasi muhaliflere ve gazetecilere yer açmak için suçlular erken tahliye oluyor. Kişiler hakkında soruşturma açıldığında veya iddianame hazırlandığında, aileleri de yasal haklarını kaybedebiliyor. Toplu cezalandırma yeniden ortaya çıktı.
‘GAZETELER HÜKÜMET MEGAFONU GİBİ’
Türkiye’deki yeni otoriterliğin özellikleri şunlar: Sadece sınırlı bir yasama gücüne sahip olan bir parlamento; gerçekleri çarpıtan ve her tür muhalefete iftira atarak çoğunlukla hükümet destekli megafonlara dönüşmüş gazeteler; işleri başka yerlerde alınmış kararları imzalamaktan ibaret olan mahkemeler ve devlet kaynaklarını kullanarak düzenlenen maliyetli hükümet mitingleri. Bu arada, ‘adaletsizliği protesto etme’ hakkının Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tanınmış olmasına rağmen, kitlesel gösteriler neredeyse yasayla yasaklanmış durumda. Bu, sadece kendisini korumayı amaçlayan otoriter bir rejim tarafından yaratılmış ve cumhuriyetimizin tarihininde bir benzeri olmayan türden bir kriz.
‘YALNIZ DEĞİLİZ’
Yalnız değiliz. Dünya aşırılıkçıların, dar görüşlü popülistlerin ve diktatörlerin yükselişine sahne oluyor. Baskı derecelerinde önemli farklılıklar söz konusu ancak ortak yanlar da var.Diktatörler birbirlerinden öğreniyor. Demokrasilere karşı birlikte hareket ediyorlar. Ülkelerini mahvediyorlar ve kendi halklarını yurtdışında yaşamaya zorluyorlar. Liberal demokratlar buna nasıl yanıt vermeli? Dar görüşlü popülistlerin ve yeni nesil diktatörlerin iktidarlarına meydan okumak için uluslararası çapta yeni demokratik araçlar geliştirmeli ve bunları paylaşmalıyız.
Bu otoriter meydan okumaya verilecek tek ilkeli yanıt, demokratik değerlere bağlılığımızı yenilemek ve güçlendirmektir. Ve bu, ümit verici sözcükler ve eylemlerle yapılmalı.  Umut bulaşıcıdır. Benimle birlikte yürüyenlerin yorgun ama kararlı yüzlerinde, umutlarının her gün arttığını görüyorum. Dayanışma cesaret doğurur. Kısa süre içinde yüzbinlerce kişi bize katılacak.
‘DEVLET OTORİTESİNİ BİR ŞARTLA KABUL ETTİK’
Sayımız arttıkça, kolektif cesaret hissiyatımız da artıyor. Bu yürüyüş, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkını savunma kararlılığımızı yansıtıyor. Ülkeyi kararnamelerle ve korkuyla yönetmeyi tercih edenlere, toplumsal bir sözleşme yapmış olduğumuzu hatırlatmak için yürüyoruz: Biz vatandaşlar olarak devlet otoritesini, haklarımızın korunması karşılığında kabul ediyoruz.
Bu sözleşmeyi yeniden tesis etmek için yürüyoruz; demokrasiyi, adaleti ve güçlükle kazanılmış haklarımızı yeniden tesis etmek için yürüyoruz. Esasında sert bir otoriter rejimin üzerindeki yanıltıcı ‘demokrasi’ örtüsünü kaldırmak için yürüyoruz. Yürüyüşümüz İstanbul’da, bu rejimin çok sayıda kurbanını ağırlayan hapishanenin kapılarında sona erecek. Fakat bunun, Türkiye’nin sınırları dışında da yankı bulacak türden, adalet için yeni bir toplumsal hareketin başlangıcı olmasını umuyoruz.”



Friday, June 16, 2017

ADALET

Hakim: Neye guluyorsun?
Sanik: Duvarda adalet yaziyor da, ona guluyorum!
Yil:1972
Hakim: Ali Elverdi
Sanik: Deniz Gezmis

Simdi, "Adalet" icin yuruyen ana muhalefet "liderine" diyorum ki: Siz kis uykusunda miydiniz? Bu ulkede adalet hic olmadi ki.

Biraz daha geri gidelim. Hani Zulfu Aga'nin pesinden bilip bilmeden gidip "Leylim Ley" diye sarki soyluyorsunuz ya. Ha! O sarkinin sozu kime ait? Sabahattin Ali. Peki Sabahattin Ali 1933'de Sinop Cezaevi'nde kimi elestirdigi icin yatti? Ya biraz okuyun, okuyun!

Daha geri git. Abdulhamit kimleri Malta'ya tikti?

Daha ileri saralim. Yil 2014. Ana Muhalefet'in sozde lideri Ekmel midir, nedir, bir hiyari Cumhurbaskani adayi gosteriyor.O kadar adaletli bir parti ki ana muhalefet partisi, tavuk surusunun icinden 20 tane tavuk cikip da "lan bu hiyar kimdir, biz kabul etmiyoruz, bizim adayimiz budur diyemiyor".

Simdi gelmis "Adalet" icin yuruyormus. Cevabim aynen sudur: "Don de arkani gorem". Ben senin ne yapmaya calistigini cok iyi biliyorum! Soyle, bakalim, bu yuruyus direktifi nerden geldi? Sen oyle kendi basina karar verebilecek karakterde bir adam degilsin! Acik ve net olarak soyluyorum: "Kesinlikle desteklemiyorum".

Bu ulkede parasi olan hicbir zaman hapse girmemisdir. Neden son zamanlarda olanlari yadirgiyorsunuz ki. Eyy CHP'liler: Siz hangi Turkiye'de yasiyordunuz? Hapse giren, ya da asilanlar hep garibandir. Yemisim senin adaletini. Bu pislik o kadar buyuktur ki, ne yazikki herkesin tek tek hiyakesini bilmiyorum ama, Mustafa Pehlivanoglu isimli 22 yasindaki cocugu Turk Devleti ailesine bile haber vermeden asmistir, Ailesi, asilmasindan 3 gun sonra, cocuklarini hapishanede ziyarete gittiklerinde asildigini ogrenirler. Keske herkesin hikayesini tek tek bilebilsem. Isin daha vahim tarafi, bu cocuk MHP ve Ulku Ocaklari tarafindan kullanilan bir cocuk. Ama, iddia ediyorum: bugun gidin sorun bircok ulkucu ya da MHP'liye,ne bu cocugu bilirler, ne de digerlerini. Esasinda butun bu cocuklar hakkinda kitap yazilmasi lazim bilgiler kaybolmadan.

Ali Elverdi denen sozde hakim Deniz Gezmis, Huseyin Inan, ve Yusuf Aslan'in idamlarinda bizzat bulunmustur. Muhtemelen dunyada idam karari verdigi insanlarin infazinda bulunan baska bir hakim yoktur. Gelmis bana simdi kindar nesilden bahsediyorsunuz? Kindar nesilleri kim, ne zaman yetistirmeye basladi? Adamin ici icine sigmiyor ki asildiklarini gorecek ve tatmin olacak. Ustune ustluk bu cocuklarin idam kararinda Askeri Yargitay Bassavcisi Nahit Saclioglu'nun serhi vardi ki, teamullerde serhli idam cezalari infaz edilmez. Ama guzel bir not da duseyim buraya: Ali Elverdi denen serefsiz 86 yasinda yemek yerken bogularak olmus. Bu da bize zugurt tesellisi olsun.

Ulkeyi 70 yilda getirdiginiz yer ortada. Simdi alin, bukup, bukup, ne istiyorsaniz onu yapin.