Mehmet Akif Ersoy'un dedigi gibi "Bastigin yerleri toprak diyerek gecme, dusun! altinda binlerce kefensiz yatani". Tabi lafa gelince mangalda kul birakmaz milletimiz, mesela ben simdi bu cumleyi tek basina feyizbuuka yazsam, oooo herkes atlar ustune, ama ayinesi istir kisinin lafa bakilmaz denir. Yani sen bu lafi soylesen neeeee? Soylemesen neeeee? Anlamadiktan sonra, anlayip da eyleme gecmedikten sonra, kim takar seni?
Bugunlerde geldigimiz noktayi 29 Agustos 2015'de yazdigim beyin masturbasyonu baslikli yazimda (http://cemkbayram.blogspot.com/2015/08/beyin-masturbasyonu.html) cok ayrintili ve acik bir sekilde anlatmistim. Tabi bu nasil oldu, ayri bir yazinin konusudur, amaguzel bir sorudur sorulmasi gereken? Yaniti ise ayrintilara girmeden sudur: 68 kusaginin bastirirlmasi, bastirilmaktan dogan korkaklik, ve bunun sonucunda ortaya cikan gereksiz yere hava, su, ve yiyecek tuketiminde bulunan 68 kusaginin cocuklari, torunlari, torunlarinin cocuklaridir. Kisacasi 68 kusagi neden olmustur gelinen noktaya.
Neden Mehmet Akif Ersoy'un bu dizeleri ile basladim yazima? Bugun gunlerden ne? 30 Mart. 30 Mart'da ne oldu? 30 Mart 1972'de Kizildere'de Turk Silahli Kuvvetleri ABD silahli kuvvetlerinin destegi ile kendi genclerini katletti. Ne icin peki? ABD somurgesi olmak, ABD'ye yaranmak, kisacasi ABD'nin gotunun kili olmak icin yapti bunu. Nitekim gelinen nokta ABD'nin gotunun kili olunmasinin tavan yaptigi noktadir.
Soyle bir bekledim, hani bugunun ne oldugunu hatirlayan olacak mi diye? Neeerdeeee? Millet ancak ondan bundan alinti ask, baris, basari, gibi ici bosaltilmis konularla ilgili seyler yaziyorlar. Hos yaziyorlar yazmasina da, sorsan sen bunlari uyguluyor musun diye. Cevap olarak sadece Meeeeeler.
Simdi diyebilir ki insanlar, "Bana ne, ne olduysa oldu, Kizildere'de. Zaten onlar Gomunistti. Iyi olmus, gebermisler." Bazi kisilerin bu sozleri soyledigine eminim. Benim cevabimda sudur: O zaman gelinen nokta'dan sikayetci olmayacaksin, ABD'nin gotunun kili olmaya devam edeceksin, hatta artik ABD'nin degil, ABD'nin gotunun kili olanlarin gotunun kili olacaksin. Yani, got kili olma yolunda bir pincik seviye kaybettin. Bak ben size biraz olsun 30 Mart 1972'den bahsedegim:
Mahir Cayan'i hemen hemen herkes duymustur. Mahir ve arkadaslari Deniz Gezmis, Huseyin Inan, ve Yusuf Aslan'in idamlarinin engellemek icin Kizildere'deki NATO radar ussunde calisan 3 teknisyeni kacirirlar. Bu konuyu guugil'dan aratip, cesitli yerlerden okuyabilirsiniz. Ben konunun her yerde yazmayan bazi taraflarina dokunacagim. Dedigim gibi Mahir'i dunya alem bilir. Ama Mahir orada yalniz degildir, yanindakilerden pek kimse bahsetmez, ve kimse tanimaz. Kimlerdi bunlar? Ertugruk Kurkcu (katliamdan kurtulan tek kisidir, ve ispiyoncu olup olmadigi tartismalidir. Kendisinin bu konu ile yaptigi aciklamalari bizzat dinledim, ancak bazi noktalar bana gore hala saibelidir. Birgun yuz yuze gelirsek, bu noktalari sormak isterim kendisine), Hudayi Arikan, NIhat Yilmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazim Ozudogru, Sabahattin Kurt, Omer Ayna, ve Hava Ustegmen Saffet Alp.
Baska yerlerde yazmayan, ancak dikkat cekilmesi gereken konular ve bu konularin nasil birbirine baglandigi:
1) Mahir Cayan olumune kadar bircok dergide yazi yazmistir. 1946 dogumludur. 1968'de yani sadece 22 yasinda iken yazdigi yazilarda CHP'den kimsenin umidinin olmamasi gerektigini, tabiri cayizse ABD'nin CHP'yi dassaklarindan yakaladigini ve CHP'nin artik eski CHP olmadigini yazar. Mahir Cayan'in yazdigi yazilarin derlemesini bana ait olan su uzantidan Butun Yazilar adi altinda okuyabilirsiniz.(https://drive.google.com/drive/folders/0B207JHEPrWJDdFpSM0JfVThrZ0E) . Yani 1972'den 2017'ye 45 yilda CHP'de degisen hicbir sey yok, birsey var ise, o da durum daha da kotuye gitmistir. Hicbit vatansever insan CHP'den medet umamaz. Umanlar, ancak ABD'nin koutunu kili olma yolunda ilerlerler.
2) Hani soranlar oluyor. Bu muhtarlarla toplanti neyin nesi? Neden hep muhtarlarla toplaniliyor? Mahir ve arkadaslarini gambazlayan Kizildere muhtaridir. Tipki Sinan Cemgil ve arkadaslarini gambazlayan Nurhak cobani ve Nurhak muhtari oldugu gibi, Mahir ve arkadaslari tarafindan Kizildere muhtari tarafindan gambazlanmistir. Yani siz muhtarlari begenmeye bilirsiniz, ama muhtarlardan alacaginiz bilgi butun universiteleri toplasaniz alacaginiz bilgiden daha coktur. Hele hele soz konusu devlet yonetimi oldu mu, istihbarat cok onemlidir. Istihbarat oyle insansiz hava araclari ile toplanmaz. Insansiz hava araclari insanlarin ne renk don giydigini size soyleyebilir mi? Soyleyemez. O zaman istihbarat toplayamazlar. Ama bir muhtar, bolgesinde bulunan kisilerin giydiklerini, donun rengine kadar bilir.
3) Bu olaydan once Mahir ve bu olay sirasinda yaninda bulunan birkac arkadasi ceza evinde tutukludur. Kacmalarina izin verilir. Kacmalarina izin verilme fikri 12 Mart 1971'de yapilan darbe sonrasinda Turkiye'ye gonderilen ABD'li subaylar tarafindan Memduh Tagmac'a teklif edilir. Kacmalarina yardim edilmedeki amac, kactiktan sonra kistirilip oldurmektir. Zira, ABD anti-emparyalist, anti-kapitalist canli bir fare bile istememektedir. Hepsinin oldurulmesi gerektigini soyler. Ayni yontemi ABD 1950, 1960, 1970'lerde kendi ulkesinde de izlemistir. Sosyalist, komunits, ya da buna benzer herhangi bir fikre sahip olan herkesi yok etmistir. Bunlarin en cok bilinenlerinden biri ikinci dunya savasi sirasinda Almanya'dan ABD'ye kacirilan Robert Openheimer'dir. Kendisi atom bombasinin babasidir ve yapilmasini saglamistir. Ancak bombanin atilmasina karsidir. Tabii denilebilir ki madem karsisin, niye yapilmasina yardim ettin? ABD, Robert OpenHeimer'i oldurmemistir, ancak hayatinin sonuna kadar CIA tarafindan her dakika izlenmistir. Bu adam Princeton Universitesi'nde ders verirken bile goz altinda tutulmustur.
4) 12 Mart 1971 darbesinin ve yapilan operasyonlarin kod adi BALYOZ'dur. Tanidik geldi mi? ABD kafayi iyi kullanir, ama gecen zaman icinde degisik kod adlari bulmakta zorlaniyorlar. Bu konuda ABD'nin yuksek teknoloji sirketleri daha iyidir. Cok kel alaka isimler kullanirlar. Mesela, Karpuz.
5) ABD bir devlet olmasina karsin, cok acayip sekilde kin tutar. Eger ona birsey yapiyorsaniz, eninde sonunda intikamini alir. Ornekler, Komer'in arabasinin yakilmasi, Israil Konsolosu'nin Mahir Cayan tarafindan oldurulmesi, 2003 tezkeresi, vs vs.
6) Mahir ve arkadaslari Kizildere'de bir evde sarildiklarinda, hemen ozel egitimli ABD birlikleri getirilmistir, ayrica Mehmet Eymur gibi kana susamis ozel egitimli emniyet teskilatindan adamlarda goturulmustur. Mahir kafasina aldigi tek ve ilk atilan kursunla olmustur. 1972'yi dusununce, o devirde Turk Ordusu'nda tek atista kafaya isabet ettirecek tufek olamayacagi kesindir. Hatta, o atisi yapabileccek asker ya da emniyet gorevlisinin de olamayacagi kesindir. Demekki hem tufek, hem de atisi yapan kisi ABD'dendir.
7) Operasyonu Ankara Merkez Sikiyonetim Komutani Tumgeneral Tevfik Turun yonetmektedir. Nasil olmustur da boyle bir operasyonu bir Tumgeneralin yonetmesi gerekmistir? Ve daha da otesi bu Tumgeneral neden Ankara'dan gelmistir? Cok aciktir ki, oraya bu cocuklari oldurmeye gitmislerdir. Hicbir zaman canli yakalama gibi bir planlari olmamistir. Tevfik Turun ayrica bizzat Deniz Gezmis, Huseyin Inan ve Yusuf Aslan'in idamlarinda bulunmustur. Abisi Faik Turun, Istanbul 1nci Ordu ve sikiyonetim komutanidir. Ziverbey Kosku iskencelerini bizzat Faik Turun kendisi yapmistir. Kendisi daha sonra Faruk Gurler'in Cumhurbaskani olmasi halinde Istanbul'dan Ankara'ya 1nci Ordu ile yuruyecegini soylemis, daha sonra da Adalet Partisin'den milletvekili olmustur.
8) Gordugunuz gibi her kim ki Turkiye'de ABD cikarlarina calismistir, daha sonra mutlaka odullendirilmistir. Ornekler: Ragip Gumuspala, Memduh Tagmac, Tevfik Turun, Faik Turun, Kenan Evren, Alpaslan Turkes, Mehmet Eymur, Mehmet Agar, vs. vs.
9) Butun bunlardan daha acikli olani ise Saffet Alp (hava ustegmen) catisma sonrasi yarali olarak ele gecirilmistir. Ancak, ele gecirildikten sonra kasigindan gogsune kadar sungulenip, daha sonra da vucudunun bir tarafi kursuna dizilmis ve en sonunda da kafasina kursun sikilarak oldurulmustur. Operasyona goturulen birliklerin nasil kin ve nefret dolu kisiler arasindan secildigini gosteren cok guzel bir ornektir bu. Hatta soylendigine gore, olay yerinde bulunan normal bir asker bunlari gordukten sonra kafayi yiyor ve operasyondan sonra hemen terhis ediliyor. Saffet Alp olayi ile daha ayrintili bilgiyi su uzantidan bulabilirsiniz: http://t24.com.tr/yazarlar/bilinmeyen/arife-alp-benim-oglum-yaraliyken-bile-aman-dilemedi-onlardan,4935 . Bu bilgi baska yerlerden de bulunabilir. Benim bu konu ile dikkatinizi cekmek istedigim birkac nokta var:
i) 1972'de genc subaylar arasindaki tartisma Milli Demokratik Devrim mi olsun, yoksa, Sosyalist Devrim mi olsun tartismasidir. 2016-2017'ye gelindigindeki tartisma Fethullahci, Fethullahci olmayan tartismasidir. Yani 45 yilda Turkiye'de siyaset yapan, yapmayan her kisi sadece bok yemistir. Baska birsey yapmamistir.
ii) Saffet Alp bilerek ve isteyerek iskence edilerek oldurulmustur. Verilmeye calisilan mesaj: ordu icindeki diger genc subaylara "Eger siz de boyle yapmaya kalkarsaniz, sonunuz bu olur" mesajidir. Yani Mehmet Ali Celebi olayi ve Ergenekon ve Balyoz davalari ile cok benzrelik tasir. Goz dagi vermek ve ABD'ye karsi, Ataturkcu olanlari cezalandirip, ortadan kaldirmak.
Cok ilginctir ki, CHP Ataturk'e kefere diyen Mehmet Bekaroglu'nu bile kadin kontejyanindan milletvekili yapmis, ama ABD tarafindan sakincali bulunan Mehmet Ali Celebi'yi milletvekili yapmamistir. CHP'ye oy verenler de hala CHP'ye oy vermeye devam etmislerdir.
10) Bir gun once ogleden sonra ve aksam catisma oluyor, sabahina cocuklarin ailelerini kimlik teshisi icin Tokat'a getiriyorlar. Zamanin teknolojisini dusununce, Turkiye'nin degisik noktalarindan o kadar kisa sure icinde Tokat'a insan getirmek en az 1-1.5 gun surer. Bu da en hizli araclar kullanilirsa. Bu da demek oluyor ki, cocuklarin yerleri tespit edilir edilmez, aileler toplatilmaya baslanmis. Yani daha catisma bile baslamadan aileler toplatilmis. Baslamayn catisma icin niye aileler toplatilir? Cunku: catisma basladiktan sonra hepsinin oldurulecegi bilindigi icin.
11) Memduh Tagmac demisken. Bakiniz 1972'de Genel Kurmay Baskani Memduh Tagmac'in Harp Okulu Komutani kim? Tumgeneral Cemal Ozkan. Kendisi 1969-1973 yillari arasinda Harp Okulu komutanligi yapmistir. ABD tarafindan Harp Okulu Komutanligi'na atanmasi saglanmistir. Kendisi namazinda, niyazinda, miskin bir adamdir. En gozde ogrencisi kimdir biliyor musunuz? Hulusi Akar. Supriz supriz!!! Hulusi Akar o zamanlardan daha Harp Okulu'nda namaz kilmaktadir. Yani kafasina tabanci dayandiginda ve elleri kollari baglandiginda "ben bir namaz kilayim, sonra gidelim" demesi sasirtici degildir. 45 yil sonra genel kurmay baskani olmustur, ve kendisine karsi darbe yapilmistir. Bu adam o anda carpismak yerine ben bir namaz kilayim demistir. Suratina tukurseniz yarabbi sukur diyecek niteliktedir. Askerligin yuz karasidir. Kendisinden beklenen haysiyetli ve serefli bir sekilde intihar etmesidir. Ama tabi, bu niteliklere sahip oldugu icin ABD tarafindan o makama getirilmistir. (Tumgeneral Cemal Ozkan hakkinda daha fazla bilgiyi Soner Yalcin'in su makalesinden okuyabilirsiniz: http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/b-plani-1323695/)
12) Benim kisisel olarak Mahir, Sinan, Deniz ve arkadaslarina olan sitemim sudur. Lenin'in bir sozu vardir "Kapitalizm (ya da emperyalizm, tam hatirlayamiyorum su anda) sizi erken silahlandirir ve yok eder". Bu kendini Turk Halki ugruna feda etmis cocuklar bunu goremediler. Ya da gorduler, bile bile olume gittiler. Kapitalizm, yani ABD, bu cocuklarin genclik ateslerini kullandi. Onlari bile bile gaza getirdi. Bundaki amac, one cikmalarini saglamak, ve digerlerinde ayirip yok etmekti. Bununla kalmadi, kapitalizm, bu cocuklarin silahlanmasina da izin verdi. Buradaki silah, sadece tank ya da tufek anlaminda degil, kapitalizme karsi koymak icin gereken hersey. Mesela, acik acik orgutlenmek. Bunun alternitifi yeralti orgutlenmesidir. Kapitalizm, bunlari yaparak, bu cocuklarin kabak gibi one cikmalarini sagladi, ve hepsini oldurdu. Kalanlari ise Ulkucu ve Solcu catismalari ile oldurdu. Geriye kalanlari da 1980'de temizledi. Dedigim gibi, benim bu cocuklara olan sitemim, kendilerini gereksiz yere, hatta hatali bir sekilde feda ettiler. Halbuki, kapitalizm ve emperyalizm ile savasmak uzun vadelidir. Kisa vadede cok basarili olamazsin. Bunu nedeni ise karsinda acikta bir dusman yoktur. Karsindaki dusman paradir ve cok akiskandir, sen nisan alana kadar yag gibi kayar gider. Isterdim ki, yasasinlar ve bugun burda olsunlar, ve bize dusunduklerini anlatsinlar. Geldigimiz hale bakin, capsiz, niteliksiz, uyuz kisiler var ortada, ve kendilerini birsey saniyorlar.
13) Simdi siz gelmissiniz, bana diyorsunuz ki, hersey 2002'den sonra basladi, ondan oncesi gulluk gulustanlikti. Siz salaksaniz ben ne yapayim? Dunyada hersey tamir edilebilir, salaklik haric. Siz yine de CHP ve MHP'ye oy vermeye devam edin. Belki Ayinstayn'i haksiz cikartirsiniz. Seversiniz, Ayinstayn'dan bir cumle ile bitireyim: "Ayni deneyi, hicbir seyi degistirmeden tekrar tekrar yapip, farkli sonuc beklemek aptalliktir" der.
Sonuc: ABD 1941 yilinda Milli Egitim'i ele gecirmis, 1952'de Turk Ordusu'nu ele gecirmis, 1960'da ABD'ye karsi olan darbeyi ilk once Ragip Gumuspala araciligi ile durdurmus, daha sonra Cemal Madanoglu'nu basarili bir sekilde tasfiye etmis, 1971'de basarili bir karsi darbe yapmis ve kendinden olmayanlari kirmis gecirmis, olmadi geriye kalanlari 1980 darbesi ile tamamen ortadan kaldirmis, hatta ve hatta 1960 darbesi sirasinda ve oncesinde hayatini kaybedip Anitkabir'e gomulen kisilerin mezarlarini actirip baska yerlere tasitmis (Kenan Evren tarafindan), Mahir Cayan ve Sinan Cemgil'in fikirlerini alip kendisine karsi kullanilmasi yerine PeKaKa'yi kurmus ve bu fikirleri Turkiye'ye karsi kullanmis, Turkiye'de 50 binden fazla, Ortadogu'da milyonlarca kisiyi oldurmus. Butun bunlari yaptiktan sonra eger zannediyorsaniz ki iki sandikta Turkiye'yi size geri verecek, yaniliyorsunuz. Adamlar bu kadar kan doktukten sonra o kara parcasini size birakirlar mi hic? Aptallar mi? Boyle zanneden kim varsa, onlar aptaldir. Kanla alinan topraklar, ancak kanla geri verilir.
Bitti...
Thursday, March 30, 2017
Friday, March 24, 2017
HEDEF TÜRKİYE
HEDEF TÜRKİYE
http://www.ozetkitap.com 1
Profesör Dr. Oktay Sinanoğlu
Sayın
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu;
dünyanın en
genç yaşta
profesör olmuş kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında
Ankara.da TED.in Yenişehir
Lisesini birincilikle bitirdi. TED tarafından Amerika.ya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley.de Kimya
Mühendisliğini
birincilikle bitirdi. 1957.de Amerika Birleşik Devletlerinde MIT.den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi
oldu. Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959.da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley.de; Kuramsal Kimya
Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında
Amerika Birleşik
Devletleri Atom Enerjisi Merkezinde araştırmalar
yaptı.
1961.de hem Harvard, hem de Yale.de kendisinin yeni Nicem (.Kuvantum.) Kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962 yılında Batının
300 yılda
en geç profesörü oldu. Türkiye.de de kuramsal kimya bölümünü kurdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi.
Ama tabii olmadı.
1964.de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci kürsüsüne Yale Üniversitesinde
atandı.
1973.de Almanya.nın en
yüksek Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975.de Japonya.nın Uluslararası
Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975 yılında
özel kanunla Oktay Sinanoğlu.na
ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı
verildi. 1976.da Japonya.ya Türkiye
Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve
eğitim
ilişkilerinin
temellerini atmıştır.
Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. 1962.den günümüze
dek ilk TÜBİTAK
Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992.de Bilgi Çağı,
1995.de İLESAM
Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın Bilim Adamı
ödüllerini aldı. Yıldız
Teknik, Yesevi Kazakistan ve benzeri birçok kuruluşta profesör, mütevelli heyet üyesi, Atatürk
Kültür Kurumu asli üyesidir. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını,
bilim kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları
vardır. Türkiye.de de Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel.e aday
gösterilmiştir.
http://www.ozetkitap.com 2
HEDEF TÜRKİYE
HEDEF KOYMAK
Bilişim
teknolojisinde kaydedilen olağanüstü gelişmeye yol açan ilk Kennedy oldu. J.F. Kennedy. O zaman
diyeceksiniz; Kennedy 1963.de vuruldu, bunların çıkması ise 1980.den sonra. Kennedy.nin ne dahli
var bunda? Kennedy milletine hedef gösterdi; dedi ki: .10 yıl içinde aya gideceğiz.. O zamanlar herkes, .Olur mu?. dediyse
de, Kennedy bu hedefi gösterdi. Kaynak sağlandı;
büyük çapta ve birçok sanayi, birçok üniversite, bir çok araştırıcı, herkes, hedef için gerekli olan bir sürü
bilim ve teknolojileri geliştirmek üzere çalışmaya başladı. Şimdi, füzeleri göndermek için biliyorsunuz
bir güdüm sistemi lazım ve
bunu da yönetecek bilgisayarlar lazım. Şu
iki oda dolusu bilgisayarı füzeye
koyarsak yerinden kımıldayamaz, onun için küçük olması gerekiyordu. O sıralarda zaten .geçirgeç. yani .transistor.
icat edilmişti;
onu da kullanarak çok küçük, ama güçlü bilgisayarlar yapıldı, bu uzay meselesi için ve bu gelişme sırasında bir sürü yan sanayii doğdu, bir sürü yan gelişme oldu. Ay.la hiç alakası olmadığı halde.
.Çok büyük iş.
Olur mu?. Aya gitmek de öyle oldu; adam 10 sene dedi, 7 sene de bitti.
Birey ve Toplum İçin Hedefin Önemi
Bir Musevi atasözü diyor ki: .Ülküler bir yıldıza benzer, belki o yıldızı tutamazsın ama oraya doğru yürürsün. Bir topluluğa topyekün gidecekleri bir hedef gösterildiği zaman ve buna inandıkları
zaman o insan topluluğu, toplumlar, olağanüstü işler beceriyorlar. Bizim tarihimiz de bunlarla doludur. Oralara
doğru
herkes yürürse, o millet çok büyük işler başarıyor. Ama böyle insanların kendileri dışında
bir ülküleri ve topyekün inandıkları ve
oraya doğru
gitmek istedikleri bir hedefleri olmadığı zaman
aynı insan
topluluğu,
tek tek her ferdi sadece kendi çıkarı peşinde koşan, darmadağın, birbiriyle uğraşan, üniversitesiyse üniversitesinde sadece birbirine fesatlık, dedikodu, fitnecilik yapan, başka hiçbir şeye merakı olmayan,
insan kalabalığından ibaret bir hale geliyor. Bunun böyle
olacağı
adeta bir tabiat kanunu.
İnsanı şöyle
tanımlayabilir
miyiz acaba?
.İnsan. kendisinin dışında
hedefleri olan yaratıktır.
Bu
tanıma
göre sade kendi kişisel
çıkarlarını
düşünen, o çıkarlar
peşinde
koşmaktan
başka
gayesi olmayan zavallıya
.insan. diyemeyiz. .Zavallı. diyorum, çünkü böyle bir kişi gerçek mutluluğu tadamamıştır;
tadamaz da. İnsanın hedefleri kendisinin dışında ve üstünde, toplumuna, milletine, insanlığa
yapabilecekleriyle ilgili olmalı.
Her Ülkenin Milli Hedefleri Var
Dünyada
her aklı başında
ülkenin araştırmada da, bilim teknikte de, sanayide de, dış siyasette,
hepsinin uzun vadeli hedefleri vardır kesinkes ve uzun süre bunlar gider.
http://www.ozetkitap.com 3
En
Zor Şey
Ne İstediğini Bilmektir
Bence Türkiye.nin birinci sorunu, ne .para şişmesi. (enflasyon), ne Avrupa Birliği.ne bizi almamaları, ne o parti, ne bu fırka. Birinci sorun hedefimizi şaşırmış
olmamız. Milletçe sormamız lazım:
Atatürk.ten beri bu milletin hiçbir hedefi, gayesi var mı? Ne olmalı? Yoktur. Birileri dayatıyor, .illa küçük Amerika olacağı. derlerdi, sonra .illa Avrupalı olacağız.. Nedeni yok, başka bir şey yok; onun için de millet gittikçe dağılıyor, birbiriyle uğraşıyor. O zaman dışarıdan oyunlar çok kolaylaşıyor;
sağ,
sol, başörtüsü,
ıvır zıvır
falan bütün bunları çıkarıp milleti meşgul etmek, futbol maçı, seçim maçı, onu seçtik, bunu seçtik, o geldi, bu gitti. Bunlar kolay olur;
çünkü milli hedef yok. İnsanları birleştiren bir şey
yok, Atatürk.ten beri yok.
Kendi İtibarı Olana Başkası da
İtibar
Eder
Şimdi genel siyaset belli olunca, o genel
siyaset içinde ayrıntılı
hedeflerimiz de belli olur: Nasıl bir sanayimiz olmalı? Tarım/hayvancılık siyasetimiz, bilim/teknik araştırma siyasetimiz, eğitim, kültür siyasetimiz, hepsi hepsi. Küçük düşünmeyelim: .Çağdaş
dünyayı
yakalayacağız; Batılının bu günkü düzeyine yirmi yıl sonra erişeceğiz.
değil
Atatürk ne demiş?
.Batıyı geçeceğiz. demiş.
Domates Tohumu
Moleküler biyolojinin kurulması
ve o dalda belli başlı
ülkelerden olmamız gerektiğini 35 senedir söylüyoruz. 35 yıldır
Türkiye.de diyoruz. Bak bu saha daha yeni çıktı, hızla gelişiyor, yakında
başımıza
bir sürü bela çıkacak.
Çıkmadı mı? Beş TIR
mal gönderiyorsun, bir kutu domates tohumu alıyorsun, ertesi sene bir daha domates çıkmıyor, haydi 3-5 TIR mal daha gönderip bir daha al. Tohum aldığımız
ülke ise tohumları genetik
yapısına taktığı maddeyi
çıkararak
üretken hale getiriyor. Size göndereceği zaman tekrar o maddeyi takıyor. Basit bir şey bu moleküler biyolojide. Sadece domateste değil, kavunda, karpuzda da bu böyle. O
teknoloji az sermaye isteyen ama kafa yoğun bir iştir,
bilgi isteyen bir şeydir.
Bunda dünyanın başta gelen ülkelerinden olmalıyız. Neyle? Hedefli, ciddi, milli ruhta ama evrensel eğitimle, araştırmayla,
sahici ve onurlu bilimcilerle. Burnumuzun dibindeki ufacık devletler oluyor da, biz mi olamayacağız.
Niçin?
Birkaç Hedef Seçeceğiz
Bizim geleneksel hayvancılığımız vardı Asya.dan
başlayarak.
Hayvancılıkta, tarımda dünyanın
gene önde gelen ülkelerinden olmalıyız.
Bu devirde neyle olacak? Moleküler biyoloji ile. Konu komşuyu, II. Dünya Harbi.nde Avrupa.yı, etle, buğdayla, sebze meyveyle biz besliyorduk. Şimdi et, sebze meyve ithal eder olduk.
Kuzuyu biz yiyorduk, sonra onu gezgine (turiste) yedirdik.
İki büyük yeni teknoloji var: Biri moleküler
biyoloji, bio-teknoloji, diğeri bilgisayar-elektronik-iletişim teknolojisi. Bu dallarda ulusal hedeflerimiz olmalı, yüklenmeliyiz. Savunmamız da bunlara bağlı.
Yeni savaşlar
bilgisayarla oluyor. Üstelik, uzaktan kumandayla uçakların, taşıtların çiplerini etkilemek mümkün; bir ülkenin elektrik üretme
merkezlerini, iletişim ağlarını felce
uğratmak
kabil.
http://www.ozetkitap.com 4
Hedefler seçeceğiz, o hedeflerde dünyanın önde gelen ülkelerinden olacağız.
.Siz bizden makine alın, kumaş dokuyun
(başka işlere bulaşmayın).
ile bir ülke olur mu? Ne olacağı belliydi: Üç ülke beyanat veriyor halkına; .Türkiye.ye gitmeyin orası tehlikelidir. diyor. Ertesi gün turizm şak diye kesiliyor, bir günde bitti.
Ben senden kumaş almayacağım diyor. Ertesi gün o da bitti. Şimdi sen istikbalini nasıl böyle bir şeye dayayabilirsin, istediği anda senden almaz, daha ucuzunu 50 tane
ülkeden alır.
Böyle devlet siyaseti mi olur?
Dünyada nerelerde ne eksiklikler var, ne boşluklar var; bakıp ona göre ihracat üretimi planlamalıyız. Polonyalılar böyle düşünmüşler,
ona göre tercihlerini yapmışlar ve oralarda son sürat gidiyorlar çok
daha fakir başladıkları
halde. Her ülke böyle.
Şimdi bu 40 senede gördük ki Türkiye.de
sahiden araştırma yapılması,
yani milletin ortaya konmuş ana hedefleri doğrultusunda yaratıcı işler yaparak, birşeyler üretmek Türkiye.de adeta yasaktır. Mesela TÜBİTAK.ın
kurulmasını 1962.de önerdiğimiz zaman yönetmeliğine .Birinci vazifesi Türkiye.nin bilimsel,
teknik araştırma hedeflerinin amaçlarını
tayin etmektir. diye yazdık. Hemen ABD.nin Ford Vakfı Başkanı,
-CIA.nin bir uzantısıdır herhalde- müdahale etti ve .Hedef olmaz, herkes bildiğini okur. dedi. Halbuki onları her yeri hedeftir. TÜBİTAK yasasından, bu .hedef. maddesini çıkarttırdı, bizi de aforoz ettirdi. Ondan sonra bir
sürü para harcandı,
ortada fol yok, yumurta yok.
EĞİTİM
ve TÜRK DİLİ
Şimdi eğitimden Türkiye.de herkes şikayetçidir, velisi de öğrencisi de, üniversitelisi de. Eğitimden şikayetçi
olmayan kimse yoktur.
Bizim zamanımızda
(1953.e dek) ortaöğretim
harikaydı.
Nerden biliyorum? O eğitimle
gidip Amerika.nın en
iyi üniversitesinde ve Ankara.da tüm dersleri Türkçe olarak okuduktan sonra
gider gitmez üç sene atladım, .imtihanları veririm; ben biliyorum bu konuları. dedim. Bizim sınıftan
yarısı yapabilirdi aynı şeyi;
şimdi
kimse yapamaz İngilizce
eğitim
gördüğü
için. Anlamaz ki! Ezberliyor gidiyor.
Türkiye.nin eğitim siyaseti, ilkokulundan, üniversitenin yüksek kısmına kadar aynı basit, temel ilkedir: .Herkes 250 kelime Tarzan İngilizcesi öğrensin, başka
hiçbir şey öğrenmesin..
İngiliz
Milliyetçiliği
ve Yabancı Dille
Eğitim
Tarihte ve şimdi de Türk.ün en büyük düşmanı, İngiliz senin İngilizce öğrenip
de adam olmanı ister
mi? 1953.de Ankara.da tek bir Türk okuluna çengel atmakla başladılar, sonra çayır yangını gibi yaydılar. Millet sonunda yuttu. .Eğitimi Türkçe dilli yapalım. desen veliler sokağa dökülür, .İngilizce isterük. diye.
http://www.ozetkitap.com 5
Avrupa diretmiş, çok dilli, çok dinli, çok kültürlü ülke
olun diye. Yani bölünün. Türkiye.nin bütünlüğü bölünmezliği tehlikede. Bunlar topla, tüfekle savunulacak şeyler değil. Türkçe gitti mi Türkiye bölünür.
Milliyetçilik belli bir zümrenin, belli bir fırkanın vasfı olamaz.
Diline, tarihine, kültürüne, haysiyetine, şerefine düşkün
her Türk, Türk milliyetçisidir.
.Hazırlık
Sınıfı. ya da Kendi Yurdunda Yabancı Olmak
Hazırlık sınıfı diye bir olay dünyada yok biliyor musunuz?
Bunu benden başka
söyleyen, yazan da nedense olmuyor. Dünyada hazırlık sınıf diye bir olay yok, hazırlık sınıfı kim
için var biliyor musunuz? Mesela bir yabancı
öğrenci ahmak bir ülkeden geliyordur, yabancı ülkede o öğrenci için hazırlık sınıfı vardır. Şimdi Türkiye.de nerdeyse her düzeyde, her okulda hazırlık sınıfı
var. Dünya garabeti bir durum. Ama bundan
ne sonuç çıkar
biliyor musunuz? Demek ki Türk öğrenci kendi yurdunca
yabancı öğrenci durumuna düşürülmüştür.
Herkesin Sahip Çıkması Lazım
Türkçe öyle bir dildir ki.. Yüzbinlerce
kelime var Türkçe.de, dünyanın en büyük dili ve en üretken dili ve bilimin her dalına yetecek, bütün terimleri türetme
kabiliyeti olan başlıca dil, matematik gibi dil.
Türkçe konuşurken yarı İngilizce laflar sokuşturmak marifet değil, kimliksizlik, haysiyetsizlik alametidir. Türkçe.ye kakışlanan
her İngilizce
bozuntusu sözcük, benim böğrüme batırılmış bir dikendir. Her türlü Türkçe söz ise
(eskisi, yenisi) ağzında bir bal damlasıdır. Bunu böyle bilelim.
Yalnız İngilizce
Bilmekle Adam mı Olunur?
Oralardan hep bir yabancı
hava esiyor: .İngilizce bilmeyen adam değildir. diye. Halk ne yapsın? Kendisinin de adam olduğunu göstermek için asıyor dükkanına bir İngilizce
bozuntusu isim. .İtibarım artar. zannediyor. Ama artık öğrenmelidir ki: .Yalnız İngilizce
bilmekle öğünmek,
diline .Anglomanlıca.
özenti laflar sokuşturmak,
işyerine
İngilizce
ad takmak ve de bütün bunlara temelden yol açan yabancı dille eğitime rağbet
etmek, onu desteklemek. haysiyetini kaybetmişliğin,
sömürge kafalı olmuşluğun baş göstergeleridir.
Biliyorsunuz Türkiye.de Bakanlar Kurulu sık sık değiştiği
için, yeni bakanların
resimleri çıkardı 20 sene evvel Milliyet Gazetesinde;
Türkiye.ye geldiğimizde
bakardık
resimlere. Vesikalıkların altında yazardı:
.Evlidir, iki çocuk babasıdır, İngilizce bilir.
diye. Biz de diyoruz ki, .Allah Allah! Başka ne bilir acaba? Mühendislik bilir mi? İktisat bilir? Devlet idaresi bilir mi?
Hukuk bilir mi? Bunlardan bahis yok. Demek ki İngilizce bilmek Bakan olmak için baş marifet sayılıyor!
(New York.un Harlem mahallesinde bir sürü gariban zenci var, onlar da İngilizce biliyor) Bir adam İngilizce biliyor diye methedilir mi?
Biliyorsa bilsin bana ne? Meraklıysa bilsin; bilmesin demiyoruz. İşine yarıyorsa
kolayca öğrenirsin
gerektiği
kadar. Ama bana önce, .senin bilimden, matematikten, bilgisayardan haberin var
mı?
Türk tarihini ne kadar biliyorsun? Türk dilini iyi kullanıyor musun? onlardan haber ver.
http://www.ozetkitap.com 6
Adam Türk üniversitesine öğretim üyesi olacak, İngilizce.den imtihana giriyor. Bakalım bir Türkçe.den imtihan et, aday Türkçe
biliyor mu? Sözüm ona .Türk. üniversitesi olan yerde Türkçe bilmeyen hocanın işi ne?
İngiltere Dil Ticaretiyle Geçiniyor
Bundan 5-6 sene önce Lordlar Kamarası üyesi bir İngiliz dedi ki .Bizim en büyük kazancımız, İngilizce.den.
dedi. İngiltere
bugün, başka
devletlerden İngilizce
öğrenmek
için gelen öğrencilere
açtığı kurslardan ve İngilizce öğrenmeyi sağlayan
şeylerden
geçimini sağlıyor.
İngilizce
Öğrenmenin
Yolu
Kişinin
mesleğine
göre değişen, ona göre gereken bir yabancı dili, o mesleğe yetecek tarzda öğrenmesi çok faydalıdır.
Peki, böyle bir yabancı dili
öğrenmenin
en kestirme, en iktisadi, en doğru yolu nedir?
Kendi aklının kendisi sahibi olan, yani Uganda,
Filipinler gibi sömürgeleşmemiş tüm dünya ülkelerinde yabancı diller gece veya yaz kurslarında, görsel-işitsel dil laboratuarlarında, okullarda ayrı
yabancı
dil derslerinde öğretil ve gayet iyi sonuç alınır.
Avrupa.sı olsun,
Asya.sı,
Güney Amerika.sı olsun,
yabancıların oyunlarına gelmemiş hiçbir
ülkede yabancı dil
öğretiyoruz
diye ülkenin dilini kaldırıp atıp da okullarda çeşitli dersleri yabancı
bir dilde yapmak şeklinde bir yabancı dil öğretme yöntemi yoktur. Her yerde bu yabancı dil eğitimi yerine yabancı
dille eğitim bir ülkeye, bir ulusa yapılabilecek en büyük hainlik, en büyük alçaklık ve bir insanlık suçu olan .kültürel soykırım. sayılır. Dolayısıyla
her bağımsız,
her şerefli
ülkede yabancı dille
eğitim
o ülkenin anayasasına
ayrıdır, bu konuda hiçbir taviz verilmez.
Türkçe Giderse Türkiye Gider!
Nerde görülmüş ki, bir milletin insanları
100 yıl önce, hatta 50 yıl önce yazılan
dilini anlamasın?
Nerde görülmüş ki, insanların kullandıkları kelimelerin (sözcük de desen olur. O da
Türkçe) cinsine göre siyasi tavırları, bağlantıları,
hatta dine karşı
tutumları
belirlensin? Olamaz! Böyle garabetlere
Türkiye.den başka
bir yerde rastlamak mümkün değil.
Türkçe.nin başına gelenler, hızla gelmekte, getirilmekte olanlar, aynı zamanda Türk milletine neler yapılmış olduğunun, Türkiye.nin başına da neler gelebileceğinin birer açık seçik göstergesi.
Bizim tarihimiz 10 bin yıllıktır. İsteyen dışarıda
gelsin, kendisine ispat edeyim. Hatta yeni buluşlar bunu inanılmaz eskilere, 80 bine kadar götürmektedir. İnanılmaz bir şey..
Tarihin en eski milletiyiz ve dilimiz tarihin en geniş ve en eski dilidir. Bunları Atatürk, zamanında, Türkçe.nin ne kadar yaygın olduğunu, tarihteki kavimlerin
http://www.ozetkitap.com 7
birçoklarının
dillerinin Türkçe olduğunu,
bazen ispatlayacak şekilde
bazen de belki sezgiyle söylüyordu.
Dünyada gelmiş geçmiş en
büyük medeniyeti kuran kimlerdir, biliyor musunuz? Şu an Çin sınırında, fiziken de katliamdan, soykırımdan geçirilmekte olan Uygur Türkleridir. Uygur Türkleri,
binlerce yıl
evvel, o zamanın
çok yüksek teknolojisini, o zamanın bugünler için de hayret verici derecede tarım teknolojisini, sulama tesislerini,
edebiyatı,
felsefeyi ve bilimleri icat etmişlerdir. Bu gelişme zamanla ondan sonraki Türk Devletlerine geçmiş, ondan sonra İslamiyet.in kabulü ile bu medeniyet, bu
Asya Medeniyeti, bu derin ve köklü medeniyet, İslam Dünyasına getirilmiştir.
Eğitimin
gayesi, insanı kendisi
ve toplumu, halkı,
milleti için değer
yaratacak düzeye getirmektir. Fakat eğitimin bir ikinci gayesi daha vardır. Onu pek söyleyen yok. (Birincisini de pek yok ama dahi neyse;
ikincisini söyleyen hiç yok) Eğitimin ikinci gayesi ise, bir milletin geçmişiyle geleceği arasında
köprü kurmaktır.
Yoksa geçmişine
bir makas atıp
ondan sonra toplumun köksüz, darmadağın bir kuru kalabalığa
dönüşmesini
sağlamak
değildir.
Adam Türkiye.de, Türk şirketi, eleman arıyor. İngilizce
ilan vermeye başladılar, 70.lerde. Milletimiz .Ha, İngilizce öğrenmezsem iş bulamam, dosdoğru iş yapamam.
havasına
kasten sokuldu.
Roma İmparatorluğunun İngiltere.de, İngilizlerin sömürgelerde yaptığından
sonra, Fransızlar
aynısını
Cezayir ve Tunus.ta yaptı. Bugün Tunus.ta Arapça kalmamış.
Dedesini İngiliz Holiganı Zannedenler
İşte Batılı için,
İngiliz
için güzel teknik! Bir ülkenin dilini, eğitimini yabancı dille eğitime
dönüştürürsen,
bir nesil sonra iş bitiyor.
Sadece Tarzan İngilizcesi bilmekle adam olunmaz, ancak bir Anglo-Sakson
sömürgesinde sömürgecinin hizmetkarı
olunur.
.Osmanlıca.
sözünü geçen asır İngilizler icat etti. Her dilde devletin
idare dili, hukuk dili, ayrıca tıp
dili, bilim dili ile halkın
köydeki, kentteki gündelik dili arasında büyük mesafe vardır. Bu eğitimle
kapatılmaz
mı?
Ey Türkçesevenler (yani vatanseverler, Türk kimliğini sevenler)!
Şu ilkelerde kesinkes birleşmeliyiz.
! Birinci İlke: Osmanlıca, öz Türkçe diye bir ayrım kabul edilemez,. İkisi de Türkçe.dir. Türkçe.nin her lehçesine, her düzeydekine,
eskisine, yenisine sıkı sarılalım.
! İkinci
İlke:
Tasfiyeciliğe
.Hayır.,
zenginleştirmeye
.Evet..
http://www.ozetkitap.com 8
! Üçüncü İlke: Her yeni kavrama, her bilim/teknik dalına Türkçe terimler, Türkçe.nin matematik
gibi keskin ve kudretli olan kurallarına göre türetilecek, türetilmiş
olanlar kullanılacaktır. (Bu, aynı zamanda Atatürk Milliyetçiliğinin de temel ilkesidir.)
Türk
vatanseverleri/yurtseverleri, Türk ve Atatürk milliyetçileri/ ulusçuları:
Türkçe.ye
sahip çıkmak,
Türkiye.ye Türk Kimliğine,
Kültürüne, Türklüğe
sahip çıkmak
demektir.
Birbirimize düşmekten vazgeçeceğiz ve birilerinin İngiliz atıyla
Üsküdar.a geçmesine izin vermeyeceğiz.
1970.lerde Amerika.da bir çok Türk dernekleri kuruldu. Bu
derneklerin birinci amacı bence,
oradaki Türklerin, oraya uyum sağlamakla birlikte, Türk kültürünü, Türk dilini unutmamaları, çocuklarına da öğretmeleridir.
Gaye budur ve öyle olması gerekir.
Sonradan, derneklerle temasım kalmadı,
çünkü vaktimin çoğunu
Türkiye.de geçiriyordum. Birkaç sene evvel bir de baktım ki, eskiden Türkçe olan dernek bültenleri
baştan
aşağı İngilizce olmuş.
Baktık, o
manada Türkler arasında
toplantı oluyor
ama konuşmalar,
tartışmalar İngilizce.
.Arkadaş,
sizin işler
Türkçe olurdu? Ne oldu şimdi?.
Ne dese beğenirsiniz?
Bakın
buna dikkat ediniz: .Bize Washington.daki Türkiye Büyükelçisinden yazı geldi. .Bundan böyle yazışmalarınızı,
toplantılarını, konuşmalarınızı İngilizce yapın. diye. Anlaşılan, sistemli bir şekilde, birileri yalnız içeride değil, dışarıda
da Türkçe.yi bitirmeye çalışıyorlar.
Türkler bir uyansa Avrupa.nın işi
bitti, Avrupa bizden yardım
dilenecek. Aman ne olur sizin birliğinize, gümrük birliğinize girelim diye gelip kapımıza
yalvaracaklar. Onun için adamların niyeti .Türk. lafını tarihten
silmek. Silmek için yapacağın iş
bellidir: Eğitim dilini İngilizce yaparsın, bir iki nesil sonra Türkçe biter. Türkçe bitince .Türk. lafı biter. Ne Türk kimliği kalır, ne kültürü, ne tarih bilinci, ne kendi ülkülerin. Gayet
basit. Tarihte misali çok.
Irkçılık bir safsatadır. Biz .Türk milleti. dediğimiz zaman biyolojik değil, .kültürel genler.den bahsediyoruz.
Atatürk yalnızca
.Ne Mutlu Türküm Diyene. dememiş, sözün baş tarafını
kesmişler. Aslında:
.Türk demek Türkçe demektir, ne mutlu
Türküm diyene. demiş. Bu ülkenin bütünlüğü için, ortak gayelere yürümemiz için bir resmi dili vardır. Türkiye.mizde de bu, Elhamdülillah,
Türkçe.dir. Türkçe deyince ayrım yapmamalıyız. .Osmanlıca.sı da,
.öz Türkçe.si. de hepsi Türkçe.dir.
Parlamenter lafına gelince. Bu feci bir vaziyet. Eskiden bunlara .mebus.
denirdi. Sonra .milletvekili. oldular. Şimdi son zamanlarda, üç-beş
yıldır
bir de bakıyorsunuz
televizyona çıkıp .biz parlamenterler., .parlamento. laflarıyla kendilerine sözde Avrupalı süsü veriyorlar. Şimdi biz diyoruz ki, bu kelimelerin
Latince, İtalyanca
kökeni .boş laf
üreten. manasına
gelir. .Parlamento.da, .boş laf üretilen yer. manasına gelir. Kendilerine bu kelimeleri uygun görüp Avrupalı havalarına girenleri uyarıyorum:
http://www.ozetkitap.com 9
Bu millet boş laf üretenleri
değil,
vekillerini bekliyor. .Protokol.
kelimesini de böyle özentiyle kullanıyorlar. Bunun karşılığı .teşrifat.tır. Osmanlı divanını
çağrıştırıyor ve ne kadar zengin kelime. Ayrıca bu .Ambulanslar.ın önünde eskiden .Cankurtaran. yazardı. Son yıllarda birden bire büyük bir özentiyle .Ambulans. yazılmaya başlandı.
Ondan sonra da .Ambulance. yazmaya başladılar.
Yahu ne oluyor? Bunlar da nereden çıktı?
Bizdeki .cankurtaran.ın
manası açık.
En az 10 bin sene dünyanın birçok yerinde yurt tutmuş
olan Türkler ırk olarak çoğu kez birbirine benzemez. Ancak bir takım kültür unsurları devam etmiştir. Ben buna .kültür genleri. ismini taktım. Bunları
yok edersen o milletin adını
tarihten siliyorsun. Adamların derdi buralarda Türk-Müslüman lafzı bırakmamak.
Türk eğitim
sistemi bir anlaşmayla
teslim edilmiş. İsmet Paşa Amerikalılarla
anlaşma
yapmış. Demişler
ki: Milli Eğitim
Bakanlığında 8 kişilik bir kurul olacak. Dördü Türk, dördü de Amerikalı. Ama dört Amerikalıdan biri Amerikan elçisi ve onun oyu iki
sayılıyor. 1945.den beri onların marifetleriyle Türk Eğitim sistemi dünyanın en rezil eğitim sistemine dönüştürüldü. Diğer bir ifadeyle eğitimsizleştirme
sistemi geldi.
Ayrıca
.turizm. yani .gezim. ayağına Türk yer isimlerimizi yabancı
dile çevirip sonunda vatan topraklarını
yabancılara peşkeş çeken kafa oluşturuldu.
Amerika sadece iki şey üretir: Biri silah ve bunu satacak yerler icat eder, her tarafta bir takım ufak harpler, iç harpler çıkarır. Fransa, İngiltere, Rusya da bunu yapıyor. En çok Amerika yapıyor. ABD.nin ürettiği ikinci şey film. Bunun
içine televizyon dizisi, pop müziği, sinema da dahil. Aslında bu .film. öbüründen daha güçlü bir silahtır. Çünkü milletin beynini ve gönlünü
mahveder. Bunları üretir,
başka
bir şey
üretmez.
YÖK Kuruldu, Bilim Bitti
1980-82 döneminde Türkiye.de en önemli iki şey olmuştur; Birincisi Türkiye.de yerli sanayi kurma .şak. diye kesilmiştir. Bununla bağlantılı aynı sıra ikinci bir olay var: YÖK kurdurulmuştur.
.YÖK.ün kurdurulmasının
sonucu nedir?. Üniversitelerde araştırma
adeta yasak edilmiştir.
Yasak demeye gerek yok, fiilen nerdeyse yasak hale getirilmiştir. Araştırma
yapamazsın,
yaparsan da bir sürü dert alırsın.
Fizik, kimya gibi konularda bile sahici araştırma
yapanın başı derde
girer. Gıcık bir konu olması gerekmiyor. Araştırma yapmak yerine 40 saat ders verip para alacaksın. Dünyada böyle bir şey olmaz. Böylelikle üniversiteler
bitirilmiştir.
Üniversitelerde bugün bilim de yoktur, eğitim de yoktur. .Peki niye Üniversiteler bitirilmiştir?. Biz hatırlıyoruz:
70.lerin sonlarına
kadar millet iki kelime ile (.faşist, komünist.) birbirine düşürülüyordu, bombalar patlıyordu. Bu anarşi olaylarına
rağmen
üniversitelerde araştırma, bilim, teknik havası başlamıştı.
Sanayiler yerli imkanlarla kurulmaya çalışılırken örneğin bir plastik fabrikası
kurulacağı zaman üniversiteden konuyla ilgili kişilere araştırmalarını
yaptırıyordu.
Bir taraftan sanayi durduruldu. Yerine gezim (turizm) yerleştirildi. Gana.ya İngilizler aynı
modeli sokmuşlar. .Canım
sizin yapmanıza
gerek yok. Biz size satarız.
Siz turizmle geçinin. demişler. Türkiye.de sanayinin durdurulması, aynı
zamanda üniversitelerin .araştırma bilim, teknik- bitirilmesi suretiyle sanayi kuracak,
teknoloji geliştirecek
insan gücünün
http://www.ozetkitap.com 10
engellenmesi .muz iktisadiyatı.na dönüşümü hazırladı. Üzülerek söylüyorum, Türkiye.de bugün artık meslek sahaları kalmamıştır. Mühendisler, elektrik, makine hele de temel bilimlerde öğrenim görenler meslekleriyle hiç alakalı olmayan işlerle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Avrupa.dan makine alacağız.
Kumaş dokuyacağız;
Avrupa.dan makine alacağız. Şimdiye
kadar dokuma tezgahları için
verilmiş olan
döviz dışarıya
satılan
tüm dokuma ürünlerinden alınan dövizden daha fazla imiş! Nitekim dokuma ürünlerini de, .Çin, Pakistan.dan daha ucuza alırız.. Dediler. Dokuma ürünlerini de almadılar ya da kota koydular. Gezimi de 2 günde
2 kelime ile durdurdular.
Üniversiteler Eğitim, Araştırma
ve Bilgi Üretme İşlevleri
ve Ülke İktisadı ile Etkileşimleri
Üniversitelerin (yani Türkçe.siyle .evrenkent.lerin) içiçe,
birbirinden ayrılmaz
iki görevi vardır;
ya da böyle olması gerekir:
1. Eğitim/Öğretim
2. Araştırma
Öğretim
üyesi bu ikisinde de faal değilse bilgisi kalıplaşır, yaratıcılığı körlenir,
bilim heyecanı azalır, yeni yetişenlere de bu heyecanı
sirayet ettiremez olur. Ayrıca, en iyi öğrenme bir işi yaparak öğrenmektir. Kişi kendi çabalasın, sorgulamayla uğraşsın ki konu beynine malolsun, bu yoğrulmadan yeni fikirler, yaratımlar çıksın.
Dolayısıyla, doktora seviyesine önemli bir yer düşüyor. Doktorada araştırıcılık ruhu gelişir, öğrenci
sorgulayıp
çözümler ürettikçe özgüvenini arttırır
veya kazanır.
Artık
karşılaştığı
her meselede çareyi ondan bundan (mesela
yabancı uzmandan,
devlete geldiği
zaman IMF.den) beklemez olur.
Doktora eğitiminin
ülke iktisadına
da büyük katkıları vardır. Evrenkentlerde yapılan araştırma/geliştirmeler, doktora öğrencileri olmadan fazla ilerlemezdi. Burayı dikkatle biraz açalım: a) Evrenkentteki araştırma
faaliyetlerinin gerçek katkısı ne
zaman, ne kadar, nasıl
var veya olabilir? b) Doktora
eğitiminin
katkısı varsa, örneğin Türkiye.deki şu an mevcut doktoralı
kişi sayısı ile iktisadi gelişme arasında nicel bir bağıntı
bulabilir miyiz?
a) Bir çok ülkenin bir dış siyaseti, iktisadi siyaseti, bunlara bağlı
olarak da bilim/teknik araştırma/geliştirme
siyasetleri var. Japonya, A.B.D. gibi ülkeler 5-10 yıllık hedef-tasarılar seçerler, oraya doğru yoğun
bir gidiş olur.
Bazı ülkelerin iktisadi yenilenme, yeni sanayi
ve iş sahalarının açılması işte böyle araştırmalardan
doğuyor.
Devletin desteklediği ve
eşgüdümünü
sağladığı
bu araştırmaların çoğu çeşitli
evrenkentlerde yürütülüyor.
Hedeflerini
saptamamış
ülkelerde ise, dağınık, amaçsız, .dostlar alışverişte görsün. kabilinden, doktora alınsın,
doçent olunsun diye araştırma etkinlikleri görülebilir. Devlet, .yayın yapmak için yayını., atıflar
dizininde (.citation index) yayın saymak için araştırmayı destekler. Sonuçta ne ciddi bir iktisadi
katkı, ne
önemli bir sanayi hamlesi, ne uluslararası
pazarlarda bazı açık veya eksikler bulup
http://www.ozetkitap.com 11
oraları tutma
gibi gelişmeler,
ne savunmada bağımsızlaşma gerçekleşir. Böyle amaçsız, hedefsiz, içinden dağıtılmış
ülkeler olsa olsa başkalarının iştahını kabartan
pazar-ülkeler olurlar. Sonunda, milli olması
gereken (her ülkede böyle) eğitimlerini bile istismarcı yabancı
ülkelere teslim eder, geleceklerini
tehlikeye sokarlar.
Ayrıca, evrenkentlerin her dalda (toplumsal
bilimler dahil) sanayi ile, özel ve kamu kuruluşları ile,
savunmayla etkileşim
içinde olmaları gerekir.
Örneğin
A.B.D..de, tarih, siyasal, kültürel budunbilim (.antropoloji.) gibi dallarda
bile, evrenkentlerde devlet destekli araştırmalar
yaptırılmakta, bazı
ülkelerin nasıl denet altında tutacakları, nasıl
bölünmeler yaratılacağı,
hedef, kimlik saptırmaları yapılacağı, her an nasıl iç ve dış
dengelerin bozdurulabileceği, yeni (Orta Asya.daki gibi) ülkelerin nasıl nüfuz altına alınıp yeni pazarların açılacağı
hesaplanmaktadır. .Destabilization. terimi Amerika.da halk
diline kadar inmiş, bu
.istikrarsız
tutma, istikrar bozma. yöntemleri, tahmini pek de zor olmayan matematiksel bir
bilim haline getirilmiştir.
Şunu da ilave etmeli ki, sömürgeleşmiş veya
resmen olmasa da sömürgeden daha acıklı duruma
getirilmiş ülkelerde,
ulusal hedefler, bağımsız
gelişmeler
oluşmasın diye sürekli tedbirler alınıp yetenekli, onurlu, ülke çıkarlarına
bağlı kişiler devamlı olarak altta veya kenarda bırakılır; kişiliksiz, onursuz, şahsi çıkar
düşkünü,
yeteneksiz, yaratılıcılıktan
yoksun, kolayca kullanılabilir
kişiler
kilit noktalara getirilirler.
Türkiye.de
sanayi-evrenkent işbirliği konusunda bazı önemli adımlar atılmış,
mesela .KOSGEB.ler kurulmuştur. Bunların iktisadi katkılarının olacağından kuşku yok.
b) Yukarıda
bahsedilen türde bütün araştırmalarda
doktora öğrencilerinin
rolü büyük. Şimdi
gelelim ülkedeki doktoralı sayısına.
Tanzimat.tan
beri zaman zaman Batıya
binlerce öğrenci
göndermekten medet umuldu. Sonuç meydanda. Dışarıda 60.000 öğrenci okutulduğu söyleniyordu. En son bir yerde okudum, 200 bin olmuş. Bir öğrencinin masrafını yıllık 30 bin dolar olarak kabul edersek, bu senede 6 milyar dolar
demektir. Beş yılda 30 milyar dolar. Bu meblağı,
Türkiye.deki bütün evrenkentlerin toplam bütçesiyle karşılaştırmanızı isteyeceğim. Eğer
bu 6 milyar doları bu iş için harcıyorsa bir ülke çok büyük gayelerin olması lazım. Bu öğrencilerle
.şu
sanayii kuracağız, şu
teknolojiyi geliştireceğiz. diyen yok tabii. Bu insanlarımız Türkiye.ye dönseler bile imkan yok. Oralarda kalmayı tercih ediyorlar. Beyin göçü ortaya çıkıyor.
Bu öğrenciler sayesinde o sıralarda mali sıkıntı için
olan o ülkelerin evrenkentleri ihya oldular; araştırmaları için önemli genç bilimadamı ihtiyaçları
da bu suretle temin edilmiş oldu. Beyin göçünün nedeni: 1980.den sonra
yani YÖK.ün kurdurulmasının ardından Türkiye.de bilim ve araştırmanın bitmesidir. Bilim adamı araştırma
yapmak için uğraşacakken, ders başına
para alarak 40 saat ders veriyor haftada.
http://www.ozetkitap.com 12
Dünyanın
hiçbir ülkesinde böyle bir şey yoktur. Ne zaman ki bir ülke perişan hale düşer, o zaman o ülkenin vatandaşlarını görmeye başlarsınız Amerika.da. Türkiye bu açıdan rekor kırıyor
Amerika.da. Zaten eğer
bir milletin sayısı bir çevrede artmaya başlarsa, aşağı
görürler.Türkiye.den yüzlerce öğrenci varsa, mesela Almanya.dan birkaç tane
vardır,
yoktur. O da özel bir alanda öğrenim görmek için gelmişlerdir. İşin
garibi, Amerika.da fen/teknik konularında doktora öğrencileri evrenkentlere para vermezler; bilakis öğrenciye mali destek sağlanır. Çünkü yapılan araştırmanın iktisadi ve yan faydaları
ülkeye kalmaktadır. Bu destek, kendini ispatlayan yabancı öğrencilere de verilir. Ama Türkiye illa da o ülkelere her öğrenci için para vermekte adeta ısrar etmiş, araştırma yardımcılığı
bulan gençlerimize maaş, burs kabul etmemelerini emretmiştir! Peki, ülkemizin yaptığı
bu büyük fedakarlıkların Türkiye.ye faydası?
Biliyorsunuz,
evrenkentlerimizde en ufak bir alet almak için üç kuruş bulmak bile hayli maharet isteyen bir iştir. Dışa giden bu büyük paraların onda biri yurtta araştırma, yerli Türkçe bilimsel yayınların teşviki vb. için ayrılsa kuşkusuz bir gelişme olacak, iktisadi katkılar da artacaktır. Ama bunun için Türkiye.nin hedeflerinin tespiti de şarttır.
Yurttaki
doktoralı sayısı
ile iktisadi, bilimsel, hatta kültürel gelişme arasında en az doğru orantılı, nerde kaldı
ki daha yüksek üslü bir matematik bağıntı bulunabileceği beklenemez. Nedenleri: 1) hedefsiz (hedef, bilim ekolleri
yaratıp
dünyada söz sahibi olmak da olabilirdi) dağınık araştırma etkinlikleri; 2) dış doktoraların tesadüfen seçilen veya dışarıda verilen konularda, başkalarının
çarklarına,
dişlilerine
yağ olacak
nitelikte yapılması; çoğu kez çarkın
kendisinin bile fark edilmemesi.
Sonuç olarak Türkiye.nin içinde ve dünyadaki hedeflerini kısa, orta ve uzun vadeli olarak seçmesi; bu
seçimde Türkiye.nin, dış
odaklarla bağlantılı olarak şerrine değil
de, hayrına kafa
yoracak, çalışacak onurlu, yetenekli, kendini yurduna adamış kimselerin
görev alması gerekmektedir.
Bu hedefler doğrultusu
başta
olmak üzere evrenkentlerimizde gerçek yaratıcılığa
yol açacak araştırma ortamlarının,
kütüphanelerin, Türk Dünyası için Türkçe yayınların,
ayrıca dış dünya
ile iletişim
ve bilgi alışverişini
arttıracak
dış
yayınların
(yayın
için yayın
olmaması koşuluyla) geliştirilmesine ağırlık verilmelidir.
ŞEHİRLER İNSAN İÇİN
Mİ,
ARABA İÇİN Mİ?
Şimdi .demiryolu. deyince raylı ne varsa hepsini kasdeceğiz; tramvay, yer altı, şehirlerarası katarlar vb. Hele geriye dönüp bir bakalım.
Son iki büyük, Sultan Abdülhamit Han da, Atatürk de demiryollarına çok önem verdiler. Birincisinde İstanbul.un iki yakası da tramvay ağlarıyla
örüldü. Belki de dünyanın
ilk yeraltısı, Karaköy tüneli yapıldı.
II. Cihan Harbinde savaş
araçları
üreten A.B.D. dev oto sanayii, özellikle GM
(.General Motors.) şirketi,
1947.den sonra fabrikaları atıl kalmasın diye araba işini yaymaya, halkta bir araba tutkusu yaratmaya karar verdiler.
O zamana kadar
http://www.ozetkitap.com 13
A.B.D..nin her tarafı tramvay (kendi tabirleriyle .trolley.) ağlarıyla örülüydü. O kadar ki, taa Pasifik Ummanı kıyısı Kaliforniya.dan doğuda Atlas Ummanı.na kadar tramvay değiştire değiştire gidilebilirmiş. GM şirketi ufak tramvay şirketlerini birer birer satın alıp
sonra da iflas ettirmiş,
tramvay raylarını söktürmüş.
Çocukluğumda
İstanbul.un
da her iki yakası tramvay
ağları ile örülüydü. Bağdat Caddesi.nin kenarından Bostancı.ya dek tereyağı gibi kayıp giderdin. Ne seyrüsefere mani olur, ne bir şey. Şimdi aynı caddede
lüküs arabasının içinde dur kalk, dur kalk sinir buhranları geçireni bir yandan, yağmurda çamurda otobüs dumanlarından boğulan, perişan
bekleşenlere
bir yandan insanın acıması
geliyor.
İşte hesap sormaya sormaya bu hallere
gelindi. Şimdi
İstanbul.da
arabası olan
perişan,
olmayan perişan.
Amerika bile sonunda toplu taşımacılığa, demiryollarına pay ayırmaya
bugünlerde mecbur kalmaktadır. New York dahil bütün şehirlerinde araba keşmekeşini
önleyici yönetim tedbirleri zaten çoktandır vardı.
Bizde ise İstanbul,
Ankara gibi şehirler
bile böyle herhangi bir tedbire rastlanmıyor.
Bir an evvel bazı tedbirler alınmazsa şehirlerimiz
toptan kilitlenecek, insanlar çıktı (egzoz)
gazlarından
topyekün zehirlenecekler. Zaten şimdiden işe
1-2 saatte ancak gidiliyor. Sadece bunun verdiği iktisadi zararın haddi hesabı yok. İktisatçılarımız
niye bu zararın
mali boyutunu oturup hesaplamıyorlar? Mühendisler niye karayolunun bir kilometresi maliyetine
5 km demiryolu yapılacağı gibi
hesapları yapıp halkın gözünün önüne sermiyorlar? Niye tercihli otobüs yolundan bir
hafif tramvay hattı geçirilmiyor?
Niye araba otobüs kısıtlanıp böyle tramvaylar yapılacağına çok daha fazla maliyeti olan yer altı (.metro.) düzeni için yıllarca uğraşılıyor?
İstanbul.da
sahiller doldurulup geniş otoyolları yapılırken
niye az yer kaplayan raylar da konulmuyor? Yakıt artışları azalmasın, araba ithaline dokunulmasın, ahali araba alışkanlığından sapmasın diye mi?
Unutmayalım
ki, neftyağı
üretimi neredeyse olmayan bir ülkenin
insanlarını oyuncak sevdası gibi arabalarla meşgul eder, kaynaklarının önemli bir kısmını dışa yakıt ve araba parçaları
için aktarırsanız, o
ülkenin ileriye dönük, onu önemli bir dünya devleti yapacak temel yatırımları yapmasını
da engellemiş
olursunuz. İşte öyle bir ülke sonunda bütçesinin yüzde kırkını (sonra
daha da fazlasını) dış borç faizlerine öder, varını
yoğunu, fabrikalarını,
santrallerini, limanlarını ve hatta vatan toprağını yabancılara satar, gençlerinin eğitimini bile İngiliz gibi insanlıktan uzak, hunhar milletlere havale eder, sonra da tarihten
silinip gider.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Yıllardır Avrupa.sı, Amerika.sı bastırıyor: .Kıbrıs
Sorunu. diyor; .Ege Sorunu. diyor; (sözde) .Kürt Sorunu. diyor. Bizde de
birileri yıllardır, gelenin gidenin önünde ezilip büzülüyor;
.Afedersiniz efendim., .Özür dileriz efendim., .Ödevimizi yaparız efendim. diyorlar. Otuz küsur yıldır bendeniz ise, naçizane diyorum ki: .Bu tavrı takındığınız takdirde, ne kadar haklı
olsanız, davayı baştan kaybedersiniz.. Takınılacak tavır başkadır:
http://www.ozetkitap.com 14
Türkiye.nin .Kıbrıs Sorunu. yoktur. Türkiye.nin Yunanistan.la babamın memleketi Batı Trakya Sorunu vardır. TV.den yeni öğrendik: Batı
Trakya.nın (Batı Paşaeli.nin) kuzey Türk köyleri meğer 67 yıldır
birer tehcir kampı,
birer hapishane imiş. İçerdekiler köy dışına ancak özel tezkereyle çıkabiliyor, kimse bu tel örgüyle çevrili köylere giremiyormuş.
Türkiye.nin .Ege Sorunu. yoktur; Yunanistan.ın Lozan.a rağmen adaları askeri
üs haline getirme sorunu vardır.
Türkiye.nin .Kürt Sorunu. yoktur. Türkiye.nin Kerkük Türkmenleri
Sorunu vardır.
Avrupa.ya gelince:
Türkiye.ye .insan hakları. dersi vereceğine, Avrupa önce Bosna.da, Cezayir.de, Kosova.da yaptırdığı katliamların hesabını vermelidir.
Batı ülkeleri,
sözde .Ermeni Soykırımı.nı değil, Ermenilerin Azerbaycan/Karabağ.da daha yeni yaptıkları
gerçek soykırımı gündeme getirmelidirler.
Türkiye.nin Savunması
Dolayısıyla birinci ilkemiz: Dünyanın neresinde olursa olsun, oralı Türk, buralı
Türk, nerede bir Türk.ün kılına dokunulursa bütün Türkler, bütün milletleriyle ve
devletleriyle hemen seslerini duyurmalı, bütün uluslararası
ortamlarda protestolar, bir sürü basın-yayın faaliyeti. Türkiye.nin savunması
burada başlar: Balkanlarda binlerce Türk.ü kessinler, Irak.ın kuzeyinde Türkmenlerin başlarını daha
yeni hapse atsınlar.
Olur mu böyle şey?
Nerede Türk varsa onun hakkını hepimiz
savunacağız. Uluslararası ortamlara gideceğiz, davalar açacağız, protesto edeceğiz, nota vereceğiz, ses çıkartacağız. Bir kere bu var; bunlar o kadar zor işler değil. Sadece çıkıp
söyleyeceksin, bu kadar basit.
Bütün mesele; şahsiyete, haysiyete ve aşağılık
duygusu yerine kendine güvenmeye dayanır. Psikolojik bir şey, gayet de basit.
Türkiye ve Türk Dünyası
Üzerindeki İçten, Dıştan
Tezgahlar
Batı deyince,
Rusya.sından
bütün Avrupa.sı,
bütün Amerika.sına
kadar bizzat yaşayarak
şunu
gördüm ki: en üst seviyesinden sokaktaki garibanına kadar hepsinin kafasında tek bir şey vardır:
.Endülüs.ü sildik, burası hala
duruyor..
Bu acıklı duruma bizi .kültür mühendisleri. getirdi,
bilhassa Amerika.nın, İngiltere.nin kültür mühendisleri yaptılar bu işi. Zaten bir ülke, bir millet içinden dağıtılırsa, topa, tüfeğe ihtiyacı kalmaz
artık.
Evet top, tüfek, lazerli silahlar, füzeler vb. vb de olmalı.
http://www.ozetkitap.com 15
Atatürk
Ruhu Yerine .Sahte Sağ / Sahte Sol.
1960.lara kadar Atatürk ruhu hakimdi: Herkes .Türk.tü, herkes
.Atatürk milliyetçisi.idi. Sonra hava değişti.
Kimi zannetti ki .milliyetsizlik fikri. Rusya.dan geldi.
Hayır
efendim sahtelerin ikisi de Amerika.dan geldi.
Önce, 1960-1970.lerde Amerika.nın yarattığı sahte sağ
ve sahte solla bölündük ve milli değerlerden uzaklaştırıldık.
1990.larda filmi, (kaseti, sahneyi; ne derseniz deyin) değiştirdiler; .komünist., .faşist. lafları kalktı,
bir çok ortaoyuncusunun da hakiki rengi ortaya çıktı.
Bazı safiyan
diyor ki: .Efendim, bu adam vaktiyle komünist hücreler kurmuş, ordudan atılmış, şimdi
Amerikancı kapitalist
oldu. Be kardeşim,
o zaman da Amerika.ya hizmet ediyordu, şimdi de. Farkı: Eskiden .komünist rolü yap. denmişti, şimdi de .yeni dünya düzenci. kapitalist. Adam aynı adam, değişmedi;
rol değişti. Bu durumlara iyi dikkat etmeliyiz.
Bunlar hep .kültür mühendisliği. teknikleri. Aslında Batı birçok
ince taktikleri de Selçuk ve Osmanlı
Türkleri.nden öğrendi. Biliyorsunuz Makyavelli kitabının dipnotunda der ki: .Bu numaraları
Osmanlıların
Bizans Tekfurları arasında düzenledikleri dolaplardan öğrendim. (Meğer aslında
Nizamülmülk.ün kitabını da okumuşmuş)
Asyalı
mı, Avrupalı mı,
Avrasyalı mı Olmak?
Aslında
biz hem Asyalıyız, hem Avrupalı, hem de Orda Doğulu. Bundan büyük nimet mi olur? Hangi
millete nasip olmuş?
Avrasya.nın,
hatta şimdi
Amerika kıtaları dahil kaç kıtanın en
eski milletiyim; 10 bin sene ve daha öncesi; dili matematik gibi dil, (yeni
giren İngilizce
bozuntuları hariç),
kültürü büyük, tarihi büyük. Kaç imparatorluk kurduk. Onlar sadece öyle kılıç kuvvetiyle olmadı; üstün kültürümüzle oldu, bilim ve tekniğimizle oldu, idari nizamımızla, üstün maneviyatımızla
oldu.
Şimdi Türkiye öyle bir durumda ki, bir yanda
bütün İslam
dünyası var,
bir yanda Türk dünyası, ta
Japonya.ya kadar. Türk Dünyası.ndakilerin içinde komünizme rağmen Türk Müslüman şuuruna sahip olanları
hayli fazladır. Öbür yandan biz Avrupa ile de haşır neşir olabiliyoruz. Dünyaya bak: hem Asya, hem
Ortadoğu,
hem Avrupa. Hepsinde cirit atabilen böyle başka bir millet yok. Yani Allah bize öyle nimetler vermiş ki, biraz aklımızı kaşımıza alıp
toparlanabilirsek dünyanın en
büyük birkaç devletinden biri oluruz. Pek yakın tarihe dek öyleydik; gene oluruz.
Avrupa.ya Çok Şey Öğrettik
Açın
bakın:
Orta Çağ sonunda
bu Avrupa.ya, bu kara cahil, yobaz, temizlikten haberleri olmayan, vebadan kırılan perişan
Avrupa.ya bilimleri öğreten
Türklerdir. Matematiğin
birçok dalını icat eden Türk matematikçileridir.
Batıya
cebiri de, kimyayı da,
gökbilimi de, ruhbilimi de biz öğrettik. Kendimizi, tarihimizden, atalarımızdan aldığımız manevi güçle, ileriye bakarak toparladığımız
zaman Batıya,
dünyaya, gene çok şey öğretiriz.
http://www.ozetkitap.com 16
Bir taraftan Avrasya Türk dünyası ile ilişkilerimiz olacak, bir taraftan Avrupa ile, Uzak Doğu ile, hatta Güney Amerika ve Afrika ile
ticaretimiz. Ayrıca İslam ülkelerinin sömürgelikten kurtulması için gene biz ağabeylik yapacağız;
başkası yapamaz bunu. Şimdi Batı
bunlardan çok korkuyor. Batı gizli gücümüzü biliyor da, biz bilmiyoruz.
Batılı, Türklerin kendilerine güvendikleri zaman
pek çok işi başardıklarını görüyor. İçerden engellemelere rağmen halk, bu millet, bir sürü iş
becerdi. Hatta başka ülkelere işçi olarak gitti, işveren oldu. Onun için bu içerdeki ve dışarıdaki düşmanlar son derece endişe ediyorlar. Dolayısıyla
bu düşmanlar,
adım adım, bilhassa son 50 yıldır hızlanarak,
.bu işi
kökünden nasıl
hallederiz?. ile uğraşmışlardır.
Yıllarca
haçlı seferleri
yaptılar,
bir türlü beceremediler bu işi; sonunda dediler ki: .Biz bu işi içinden halledeceğiz. Bunları içinden
bozarsak, Türklük ve Müslümanlık şuuru
bırakmazsak
ve nihayet birbirine düşürürsek,
kim olduğunu,
feleğini şaşırmış hale getirirsek, dinini, tarih şuurunu yok edersek, o zaman bu işi biz rahatça hallederiz.. Bu plan
yürümektedir Türkiye.de.
Fakat Türkiye.de ben vaktiyle şuna dikkat ederdim: hani tahsil veya iktisadi olarak sözüm ona
alt tabakaya doğru
indikçe, yani gariban halka, köylüye falan indiğin zaman onlarda daha bir derinlik görürdüm. Yani o insanlarda
daha derin bir kültür vardı. Çünkü biz Asyalıyız.
Ve bizim binlerce senelik bir kültürümüz var. Bu kültür hala bozulmamış halkta
yaşıyor. Gerçi bu güzel tabakayı
da bugünlerde bozuyorlar ki, en büyük
tehlike de buradadır.
.Üst. tabaka zaten çoklukla bozulmuştur. Amerika.da, Avrupa.da Türkiye.dekinin tam tersi bir durum
gördüm: Oralarda üst tabaka bilgilidir, çalışkandır, yapıcıdır. Ama aşağıya
indikçe indikçe ahali barbarlaşır, yabanileşir. Neden? Çünkü Batının
kültürü birkaç yüz seneliktir. İşte bunlar, barbar kavimlerin elektronik cihazları yapmayı
öğrenmiş .onu
da devşirdikleri
insanlar sayesinde yapmış- insanlardır.
İşte Batı
bizden aldıkları ilimleri
bize karşı
güç oluşturmak için kullanıp güçlendikçe bizi ortadan kaldırmanın
yollarını aramaya başlamıştır.
Bu işe
özellikle 1700 başlarında soyunmuşlar. Fiziki olarak Türklerle başa çıkmamız mümkün değil demişler.
Onun için biz olsa olsa bunları içinden yıkabiliriz
demişler.
Araştırmışlar, bakmışlar ki Türk.ün kuvveti tasavvuftan, gelenek
ve göreneklerinden, insanlık anlayışı gibi hasletlerden geliyor. Dolayısıyla biz bunları içinden bozarsak bu işi ancak öyle hallederiz. Ne kadar sürer demiş İngiliz. .Biz, belki torunumuz da sonucu
göremeyecek, ama biz ondan sonra için çalışıyoruz.
demiş. İngiliz bu planla Hicaz.da Vahabilik gibi
sahte bir mezhep kurdu. Şimdiki
Suud kralları da
bunların
torunlarıdırlar. Vahabiler ilk iş olarak Hicaz.da bulunan 300-500 bin Türkü
kestiler. (İngiliz
Hindistan.da da sahte Ahmedi mezhebini kurdu).
1838.de İngilizler
dünyanın
küreselleştiğine dair bir edebiyatla ve Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki bazı idarecileri satın alarak Gümrük Birliği anlaşması imzalattılar. İngiliz malları Türkiye.ye doldu. O zamanlar Ankara.nın nüfusu 90 bin civarındaymış, büyük bir el dokuma sanayii varmış ki,
dünyaca meşhur
kumaşlar
üretilirmiş. Bu
anlaşmadan
10-15 yıl
sonra Ankara.nın
nüfusu 30 bine düşmüş. Dokuma sanayiimiz ölmüş. Ardından Tanzimat Fermanı
ile köşe başlarındaki bazı
http://www.ozetkitap.com 17
adamların da gayretleriyle çözülme başladı.
Fransa.ya rasgele, amaçsız öğrenci gönderilip sahte sömürge aydınları
yetiştirildi.
Çare, elbette her yapılan alçaklığa son dakikada yarım ağız tepki göstermek .kınamak. değildir.
Gülerler adama. Yıllardır, daha kimse bize sataşmadan, bizim kendi davalarımızı dünya
kamuoyunda sürekli gündeme getirmemiz, Türkiye.de Ermenilerin yaptığı
sayısız
hunharlıklar,
katliamlar için yapanların
cezalandırılmasını (ki
çoğu
hayatta, başka ülkelerde
idiler), soyundan sopundan tazminat alınmasını istememiz gerekirdi. Daha yakın yıllarda Fransa.da, çeşitli ülkelerde elçilerimizi öldürenleri barındıran, üstelik de utanmadan iki de bir bize insan hakları dersi vermeye kalkışan
bu uygarlık,
insanlık
fukarası Batı ülkelerine yıllardır
niye dayatmadık?
Fransa.ya Ne Yapmalıyız?
19. yüzyılın sonuna doğru Paris budalası bazı Osmanlı .monşer.leri aralarında Fransızca
konuşur
olmuşlardı. Etki alanını Anglosakson.a
kaptırmasına rağmen, Fransız.ın en büyük başarısı duruyor. Osmanlı Devletinin idarecileri arasına sokulan 5. kol gizli cemiyet sayesinde,
.mektep-i sultani. yani Galatasaray eğitimini Türkçe yerine Fransızca yaptı ve
yapıyor.
Fransızların, Türkiye.de hala etkili olmak için son
ümitleri bu okul ve birkaç, rahibeli, misyoner okulu. Bunları kapattığın,
hiç olmazsa eğitim
dillerini Türkçe, öğretmenlerini
de tümüyle Türk yaptığın an, Fransız canhıraş bir feryat atacak, acılar içinde inleyecektir. İşte Ermeni kışkırtıcısı, katliamcı,
kültür, dil ve din emperyalisti Fransız.a yapılacak
şey
budur. Bak o zaman nasıl pişman olacaklar.
Fransız.ın, Türk yumuşak topuğuna
dokunduğun
anda, Türkiye.deki Fransızca
ile eğitimli
okul mezunlarının bir kısmı diyecekler
ki, .Fransız.a
karşı
duygusal davranıp da, kendimizi .bilim.den mahrum
etmeyelim.. Lafa bak, dersleri Türkçe yerine Fransızca yapmakla bilim mi oluyormuş? O misyoner okullarından kaç tane gerçek bilim adamı çıkmış
acaba? Var mı
öyle bir şey?
Hangi Avrupa Birliği?
İngiltere, kuzeyde dağlı
İskoçların sınırı Hadrian duvarına kadar Roma İmparatorluğunda
kalıp
dilinin %60.ı latinleşti (tabii şimdiki örn. tıp dili %99 tam Latince). Kelt kavimleri tarih boyunca birlik
olup bir tek devlet oluşturamadılar. Günümüzün Avrupa haritası, hala iki bin yıl önceki Kelt kavimlerinin haritası gibi.
Kelt.lerin hemen hepsi Roma İmparatorluğu.nca
fethedildiler. Ancak, Avrupa.da o zaman da, şimdi de önemli, ayrı
bir durum daha var: Cermen kavimleri.
Batı Roma
yıkıldıktan sonra Cermen göçleri (Franklar, Engel ve Saksonlar,
Lombardlar vb) latinleşmiş ülkeleri değiştiremedi.
Göçlerle gelen Ural-Altay/Türk kavimleri ise dillerini unutup eridiler.
Cermen kavimleri (bugün Almanya, Avusturya ve İsviçre.nin bir Alman lehçesi konuşan kuzey kısmı)
ile latinleşmiş Keltler arasındaki mücadele günümüze dek
http://www.ozetkitap.com 18
sürmüştür. Bazı Batılı
tarihçilere göre Avrupa.daki birçok savaş, I. ve II. Cihan Harpleri dahil, bu eski
Alman-Latin/Kelt ayrılık-gayrılığının birer devamıdır.
Sözde .Avrupa Birliği.
içinde de günümüzde kökleri işte böyle derin bir Alman-Fransız ve Alman-İngiliz ayrılığını görmekteyiz.
Avrupa Birliği.nin
önemli dili Almanca mı olacak,
Fransızca
mı yoksa
İngilizce
mi? Bunun sessiz savaşımı sürüyor.
1066.daki Norman istilasından
beri süregelen Fransız-İngiliz en hafif tabiriyle .rekabet.i de
cabası.
.Avrupa Birliği.nin bir de .Hıristiyan Kulübü. olduğundan söz ediliyor. Hayret, hangi Hıristiyan Kulübü? Bu toplulukta Katolik.i,
Ortodoks.u, çeşit
çeşit
Protestan.ı var.
Bunlar o derece birbirlerine düşmandır
ki, tarih boyu zaman zaman birbirlerine karşı Müslüman Türk.le bile anlaşmayı
yeğlemişlerdir.
Hala süren şu
Katolik İrlanda
ile Protestan İngiltere
arasındaki
kavgaya da bir bakın.
Daha önce Katolik İspanya
ile İngiliz
İmparatorluğu arası
savaşlar.
Norveç ve İsviçre
halk oylamalarına
binaen AB.ye girmedi. İngiliz
halkı bile
AB.de ulusal egemenliklerinden vazgeçmek istemiyor. Fransa.da da aynı şekilde
kuvvetli sesler yükseliyor. AB fikrinin arkasında yatan ülkülem (.ideoloji.) ile hiç de yeni olmayan, kökleri
1700.lere giden .Yeni Dünya Düzeni. arasında bağıntı var.
Fransa.nın
önemli bazı siyaset
adamları son
aylarda bu .Yeni Dünya Düzeni. oyununa karşı çıktılar.
Ama Türkiye.de de olduğu
gibi üstlerde birileri .Yeni Dünya Düzeni. ve onun kuyruğu AB.ye uluslarını, adeta emr-i vakilerle sürükleme peşinde. Bu üstlerdekilerin kime, niye ve nasıl hizmet ettikleri elbet bir gün belli
olacak.
İşte Türk Dünyası Böyle Oluşur?
Türk Dünyası.nın
yeniden oluşması için bütün Türk Cumhuriyetlerinde ortak
Türk dili ve ortak yazı bir
an önce gelişmeli,
ortak Türkçe yayınlar
Türk Dünyası.nın her köşesinde okunmalı, bu ülkelerin Türkçe TV.leri herkesçe seyredilmeli, her dalda
yapılacak
ortak kurultaylarda, bilimsel toplantılarda konuşmalar
Türkçe olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak o kadar zor mu? Hayır, yeter ki gönüllerde istek olsun.
Burada bir gazete, kitap çıktığı zaman bütün Türk Dünyası.nda okunabildiğini düşünün; bu eserlerin 250 milyon insana gittiğini düşünün. Osmanlı.daki gibi büyük bir millet olmaya sadece bu yeter.
Lehçe farklılıklarına rağmen her Türk hepsini anlar, anlamalıdır. Ben suni yakıştırmalar olan .öz Türkçe., .Osmanlıca. diye bir ayrım, bir bölücülük kabul etmiyorum; ikisi de Türkçe.dir ve o zaman
Türkçe dünyanın en
zengin dili olur. Ama Frenkçe, İngilişça
bozuntusu .Anglomanlıca.
laflar asla Türkçe olamaz. .Ambulans. gibi, .aktivite. gibi, .parlamenter. gibi
her özentifikasyon kelime gönlü Türk olanın böğrüne
bir diken gibi batar. Böyle sözcükleri kullanan ayıplanmalı
ama aşağılık
duygusundan kurtulması için
kendisine yardımcı olunmalı.
İçten, Dıştan
Saldırılar Karşısında Türkiye
Amerika, Avrupa, Çin, Rusya gibi kuvvetler arasında Türkiye.nin bağımsız bir denge siyaseti gütmesi gerekir. Her
ülke ile ilişkilerimizin
olması,
bunların
arasındaki
dengeden faydalanmamız
gerek.
Denge siyaseti olmadan, bir tek kuvvetin
her dediğini
yapmakla ülkedeki işler
işte
bu hale geliyor.
Biz siyasetten bahsetmiyoruz. Siyasi şeyler gelir geçer, bunlar önemli değildir. Uzun vadede kültür genlerini
binlerce yıl yaşatan kültür meseleleridir. Dildir, edebiyattır, tarihtir, bilimdir. Sovyetler dağıldığından beri Türk kurultayları
yapılıyor.
Kurultayda bazıları Rusça konuşurmuş, diğerleri İngilizce konuşurmuş.
Böyle Türk kurultayı mı olur?
İnsanlarımızın bağımsızlık
ruhuna sahip olması lazım; özgüvenlerinin gelişmesi lazım. Deniyor ki .Dünyada bağımsızlığın önemi geçmiş.. Öyle bir şey yok. Her ülke kendi bağımsızlığına, kültürüne daha fazla sahip çıkıyor. Çünkü eğer her ülke kendi değerlerine sahip çıkarsa, ancak eşitler arasında
bir kardeşlik
ve küreselleşme
olur. Aksi takdirde biri birinin kölesi olur.
HIRİSTIYAN . MÜSLÜMAN İLİŞKİLERİ
III. Dünya Savaşı çıkar mı?
Nasıl çıkar, onun üstüne tahmini birşeyler diyebilirim. İnşallah çıkmaz.
Tabii daha önemlisi İslam
ülkelerine karşı
bir .Hıristiyan Cihadı. açılmıştır. Yani, Haçlı
Seferi. Bush Haçlı Seferi desin-demesin, olaya baktığın zaman bütün İslam ülkelerine karşı bir haçlı
seferi görülüyor. .Peki 11 Eylül.de mi başladı?. .Hayır..
Bin yıldır böyledir. Ama bu son Haçlı Seferi yeni başlamadı. 100 senedir devam eden bir Haçlı
Seferidir. Bu olaylar son noktayı koymadır. İslam
ülkeleri zaten perişandır. Herbiri bir sömürge durumundadır. Hepsinin başında
dışardan ayarlı krallar vardır. Sahte neft yağı (petrol) bunalımı
olduğu zaman Amerika.da ahali diyordu ki, sokakta benzin kuyruğunda: .Bu petrol niye Arapların oluyormuş? Gidelim oraları fethedelim.. Nitekim 20 sene sonra bir Körfez savaşı icat
edip zaten denetimlerinde olan petrol bölgesine iyice yerleştiler.
.Şimdi
Körfez savaşının asıl sonucu nedir?. Dikkat edin. Yan ürün gibi
görünen şey
asıl
sonuçtur. .O nedir peki?. Amerika Suudi Arabistan.ı ve Kuveyt.i fiilen işgal etti. Bir
sürü askeri üssü, yüz binlerce askeri var çölün ortasında. Arapların da haberi yok. Amerika hem petrol bölgesine yerleşti hem de Suudi Arabistan ve Kuveyt.in
hazinesini soydu. .Ben sizi korudum. bahanesiyle. Kral aileleri ağlaşıyor. Üstelik borçlandılar. Hem işgal edildiler, hem hazineleri soyuldu.
Afganistan.daki savaşın da sonucu Amerika.nın bu sefer de Orta Asya, Kafkasya neft yağı, doğal gaz ve maden kaynaklarına ve o bölgeye yerleşmesi olacaktır. En başta
da bu bölgelerin kapısı durumundaki ülkeler olan Türkiye, Pakistan,
Afganistan var. Bizim aslında
çok dikkatli olmamız
lazım.
Kabak bizim başımıza
patlayacak.
Avrupa.da Müslüman düşmanlığı tarihten beri çoktur. Ama Amerika.da
Müslüman nedir, Türkiye nerdedir, bunlardan ahalinin pek haberi olmaz.
Amerika.nın
ahalisi cahil bırakıldığı için.
Dolayısıyla da fazla düşmanlıkları da
yoktu. Yeni kavram-formül ile birlikte Müslüman dünyası düşman ilan edildi. Amerika böyle karar verdiği zaman basın-yayına
da 1-2 kitap yazdırırlar. Huntington gibi adamlara. Sonra
bunların çığırtkanlığını
yaparlar. Birkaç gün içinde aniden bir hava
oluşuverir.
Yani birileri düşman
olarak gösterilir. Her zaman yapmışlardır. Dolayısıyla bu olaylar, bir başlangıç
http://www.ozetkitap.com 20
noktası
seçmek gerekirse, 91.de bu lafların ortaya çıkmasıyla
başladı diyebiliriz. Tabii öncesinde de planlanıyordu. Kimse sanmasın ki, 11 Eylül.de bir olay oluverdi de,
ondan sonra ortalık
karıştı.
Öyle değil.
Tüm olaylar adım adım düşünülerek planladı. Sizler de biraz düşünürseniz bir adımları farkedersiniz.
Çok ciddi işler oluyor. Birçok uluslararası
anlaşma tartışılmadan imzalanıp kabul ediliyor. Ama bunlar olurken
milletvekili maaşları gündeme geliyor. Bilen birisi anlatsa da öğrensek işin hukuki tarafını,
bir şey
anlatan yok ki halka. Biz de diyoruz ki: .Milletvekili maaşlarının
anayasada işi
ne?. Anayasa genel bir çerçevedir sadece. Sair ülke anayasalarına bak. Bir vatandaş olarak benim garibime gidiyor. .Anayasa da
böyle ıvır zıvırın işi ne?.
Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye.nin Geleceği
Bu toplumun yeniden inşa edilmesi gerekiyor, çünkü bin parçaya böldüler bizi. Gelin
dostlar, şimdi
bütün ayrımcılıkları bir
kenara bırakıyoruz; yok sağmış, solmuş,
laikmiş,
anti-laikmiş, başörtüsüymüş
vb. bunları
bir kenara bırakın;
bu milletin hepsi, her ferdi, Türkiye Cumhuriyeti içinde olan herkes bizim
milletimizidir.
Benim zaten şimdiye kadar tek bir fırkam (partim) oldu .köylerde dedim de şaşırdılar- köylerde nutuk atıyordum .biz iktidar olunca .muzipliği seviyorum ya- şöyle yapacağız, böyle yapacağız.
diye. Köylüler dediler ki .hangi parti, oy verilim.. Ben de dedim ki .vallahi,
o partilerden anlamam, benim bir tek partim vardır, o da Türk Milletidir ve Türkiye Cumhuriyeti.ndeki her fert
benim milletimdir..
Tarih Tahterevalli Gibidir... Şimdi Sıra Bize Geliyor
Tarih bir tahterevalli gibidir. Bunun matematiksel denklemlerini
yazabilirim. Beş yüz
sene Batı tarafı yükselir, öbür tarafı aşağı
iner, beş
yüz sene de tersi olur. Şimdi sıra bize gelmiştir. Batı,
Amerika.sıyla
Avrupa.sıyla
içinden çürüyor. Onun için sıra bize geliyor kimse merak etmesin.
SERBEST PİYASA
.Serbest piyasa. nedir ben size söyleyeyim: Siz Amerika.da Türk
malı görebilir
misiniz gidin bakın:
Bazı büyük
alışveriş merkezlerinde
bir tek Türk malı görürsün,
Ülker Bisküvi. (Dünyanın
her yerinde var). Türkiye.de Ülker Bisküvi Şirketi.ne çok büyük ödül vermek gerekir. Ama, en adi tüm
Amerikan mallarını, şimdilerde, oradakinden daha yüksek fiyatlarla Türkiye.de
bulursun. O halde, .serbest piyasa. ne demek oluyor? .Onlar bize istediğini satsın, bizden hiçbir şey almasın,
kotalar koysun. demek herhalde. Böyle serbest piyasa mı olur? Böyle enayi memleketi nereden
bulacaklar? Başka
ülkeler .karşılıklılık ilkesi.ne dayanmayan ilişkilere razı olmuyor.
Yabancı sermaye
gelince Türkiye kalkınacaktı, kalkındık.
Amerikan hamburgercileri çoğaldı.
Amerika.nın işe yaramaz moloz mallarını
doldur, hem kültürün, sıhhatin bozulsun millet olarak, hem de
Amerikan şirketleri
bu işten
para kazansın.
Gele gele böyle bir yabancı yatırım geliyor; üstelik bir gelirse, bin
götürüyor.
http://www.ozetkitap.com 21
Dolayısıyla
iktisat her gün biraz daha batıyor, batmaması mümkün değil.
Yani siz şimdi
hiçbir şey
üretmiyorsanız,
gitgide sadece dışarıdakilerin
malını pazarlıyorsanız,
reklamını yapıyorsanız,
gençler de bu işler
için yetiştiriliyorsa
(boyuna alıyorsun,
hem de borçla; satacak bir şey yok, tesadüfen arada bir olsa bile almıyorlar ve bitiyor işin), bu durumda batmaman mümkün değildir; çünkü termodinamiğin birinci kanunu işliyor. Çatlasan mümkün değil; tabiat kanunu söylüyor bunu. Ben olsam,
devletin başına gelecek, hükümetlerin başına gelecek insanların fizik ve matematikten de anlamalarını
şart
koşarım, o zaman kafa çalışır; tabiat kanunlarına ters laflar söylenmez. (Ama, .bilim+gönül. formülümüzü
unutmayalım.
Kafa/akıl
yetmez, gönül
de lazım.)
Bilim, teknoloji, araştırma
iktisadi gelişmenin
baş motoru,
o tespit edilmiş.
Onlar yapıp
bize satacaklar, biz de kullanacağız. Gittikçe fakirleşirsin, gittikçe borcun altına girersin; sonra da geliş toprağına varıncaya kadar neyin var neyin yoksa elinden alırlar. Sen ne yapıyorsun?
Hedefler gerekli ve bir milli siyaset gerekli. Küreselleşen dünyada ulusal hedeflerin olması daha da önem kazanmıştır. Ben küreselleşmeye taraftarım, aslında
Türkiye.de arasın
benden daha küreselini bulamazsın, daha evrenselini bulamazsın. Ama küreselleşme, evrenselleşme, eşit
haklara sahip olan aşağı yukarı eşitler arasında
olur. Biri herşeyi
dayatıyor,
diğeri
de herşeye
eyvallah demek zorunda kalıyorsa ve buna da alışıyorsa
o zaman bu küreselleşme
değildir.
Bunun adına
sömürgeleşmek
denmez de ne denir?
Bir Ülkenin İktisadı Üç Günde Nasıl Çökertilir?
Borsaya sıcak
para geliyor ya dışarıdan,
borsa yükseliyor. Bu işler
Türkiye.de yeni olduğu
için millet ne olduğunu
anlamıyor.
Böyle ufak borsayı birkaç
kişi
yönlendirebilir. Gayet kolayca. Şimdi o para gelince, bizim dışarıdan ayarlı basın, .Vay
işte
Borsa çıkıyor!. diye milleti heveslendirir.
Garibanlar da gidip oraya paralarını koyuyorlar.
Ama, borsa yükseldiği
zaman bir miktar veya batırmak
istedikleri zaman hepsini birden yabancılar çekip götürüyorlar. Milyarlarca dolar, zavallı milletin parası şak
diye gidiyor. Yani götürülen para kimden çıkıyor?
Vatandaşın oraya koyduğu ufak tefek paralardan çıkıyor.
Hatta bu, her ülkede böyle olur. Birileri kazanıyorsa birileri kaybediyor demektir. Kazanan birkaç kişi, kaybeden de milyonlarca insan. Bunun
kaidesi budur.
Mesela banka hortumlanıyor, zarara uğruyor, yani batıyor, mevduat sahiplerinin bütün mevduatlarını
devlet üstüne alıyor. Devlet ödüyor. Onun için bankaların battığını millet pek farketmedi. Amerika.da bir banka
battığı zaman, nitekim 1992.de Amerika.da bin tane
banka battı,
bütün millet o bankalar önüne yığıldı, isyanlar çıktı,
ortalık
birbirine girdi. Bizde böyle bir şey görmedik. Niye? Çünkü bütün mevduat sahiplerinin parasını
devlet taahhüt ediyor. Hatta bankanın başka kuruluşlara
olan borçlarını bile üstüne alıyor. Böyle kanun hiçbir yerde yoktur.
Amerika.daki bankalarda teminat eskiden 50 bindi, sonra 100 bin
dolar oldu. 100 bin dolara kadar mevduatın sigortası vardır. Devletin arkasında durduğu. Ona ayrı sigorta
olarak fon ayrılmıştır. Yani her banka sigortaya prim öder,
onlar durur, devlet onu
http://www.ozetkitap.com 22
tutar. Ve böyle battığı
zaman senin 200 bin dolarlık mevduatın varsa, 100 bin dolar kadar bu sigorta sana öder. Hiçbir yerde
bankanın
zararlarını, batmasındaki durumu tamamıyla devletin, yani milletin cebinden, destekleyip yerine koyduğu bir ülke yoktur. Bu kanunlar daha önce çıkmış, ayarlanmış. Ne demektir bu? .Gel, bankayı soy, hortumla!. demektir. Teşviktir.
Para nerede? Bu parayı
saklamak mümkün değil. Araştırsak
başka
bir ülkeye gitti. O ülkeye resmi bir müracaatta bulunursun. .bizim şu kadar paramız senin şu
bankanda duruyor. diye. Bunu bulmak kolaydır. Onun sana iade edilmesi gerekir. Hiç böyle bir laf yok, paranın nerede olduğunu soran yok. İsteseler bulurlar. İnek nerde? Dağa kaçtı. Dağı alacak
dolap yapılmadı daha. Yurt dışında
bir iki ülkenin bankalarında
ama, soran yok.
MANEVİYATSIZ AKIL EKSİKTİR
Batı zannetmiştir ki, akıl her şeyden
üstündür. Oysa, bu düşünce
eksiktir. Neden? Çünkü akıl
bir uzuvdur. Nasıl
insanın
bacağı
yürümeye yararsa, akıl, beyin de biyolojik bilgisayar gibi bir şeyleri hesap etmeye yarar.
Mesela, Kastamonu.ya gitmeye karar verseniz, oraya giderken en
kestirme kaç kilometre, ne kadar engebelidir, haritalara bakarak öğrenebilir, bunu bilgisayarda yapar gibi
saptayabilirsiniz. Bu işin
bilgisayarıdır. Ama bilgisayar Kastamonu.ya gitmek için
bir karar verdirmez. Nereye gitmek istediğini sana söyleyen içindeki sestir. Yani, gönüldür. İşin manevi tarafı bir takım önemli kararları
aldırır.
Onsan sonra işin
ayrıntısını,
nasılını
akıl bulur.
Bilim ve Din Birbirini Tamamlar
.Gönül. çok eski Türkçe bir kelimedir. 5-10 bin seneliktir.
Vicdan, maneviyat, kalbin tamamını içerir.
Çok köklü bir kelimedir ve Batı dillerinde karşılığı yoktur.
Gönül terbiyesi görmemiş
insanlar, evrenkentlerde (üniversitelerde)
insanlığın hayrına bir takım
araştırmalarla uğraşacaklarına hep milletlerin aleyhine, birbirlerinin
kuyusunu kazma, fitne, fesat, dedikodu gibi işlerle uğraşırlar.
Çünkü gönül yok ki, o akla faydalı
bir şey yapmasını emretsin.
Medeniyet Maneviyatla Kurulmuş ve Zenginleşmiş
Batılıların .Pax Ottomana. dediği barış
dönemini yaşatan Osmanlılardır.
Batı tarihçilerinin
yazdıkları iki tane barış dönemi var. Birisi Octavius Augustus
döneminde, Roma İmparatorluğunun büyük barışı
ki, (.Pax Romana.), 100-150 sene sürdü. Diğeri, Osmanlı.nın ki
600 yıl sürmüştür. Bundan daha uzun bir barış dönemi
yoktur. Osmanlı çekildi,
her tarafta kan gövdeyi götürüyor. Osmanlı
döneminde herkes birlikte, barış içinde
yaşamıştı.
http://www.ozetkitap.com 23
Millet Şuuru Gönül ve Kültürle Olur
Bu kadar kıtada
bu kadar uzun yıllar
faaliyette bulunmuş bir
milletin başka ırklarla karışmaması
mümkün değildir. Hatta karışmazsa ayıptır.
Türk olmak, soyu, sopu, ırkı, kanı, biyolojik olarak Türk olmak demek değildir.
Dünyada saf ırk diye bir şey yoktur. Amerika.daki zencilerin genlerine bakarsan yarısı
beyaz ırka ait çıkar.
.Kültür Genleri. ve .Mensubiyet Hissi. Önemli
Demek ki, .kültür genleri. diye bir şey var. .Kültür Genleri. biyolojik
genlerden çok daha kılıcı
ve önemlidir. Kültür geni, kafa ve gönül
meselesidir.
Türkçe.nin ana dili bile olması
şart
değil,
benimsemişsen,
seviyorsan, kullanıyorsan,
gönlünde dil bağı
varsa o zaman Türk.sün.
Din Değişince
Kültür de Değişiyor
Toplumun gönlünün unsurları
var. Şahısta
olduğu
gibi. .Gönül. dediğimiz
maneviyatta, çok önemli olan bir de dindir. Türk .milletlerinin. (Türk Dünyası) büyük çoğunluğu
Müslüman.dır.
Müslümanlığın vecibelerini yerine getirmenin yanı sıra, Müslümanlığın
kültürel tarafları da
vardır.
Bir takım
gelenekler görenekler Müslümanlıkla içiçedir.
Dolayısıyla dinini değiştirdiği zaman, insanlar tamamen değişiyor. Zira, din değişince
kültür de değişiyor.
http://www.ozetkitap.com 24
Subscribe to:
Posts (Atom)