Tuesday, November 21, 2017

ANANI DA AL GIT

Vakti zamaninda sayin cumhurbaskani, vatandasin birine anani da al, ... ol, git demisti. Biz kendisine oyle garibana, gucsuze bogurme yerine, gidip AB'ye, ABD'ye, israile bagirmesini soylemistik. Biz diyorum, ama tabi bizim sesimizi duyan olmadigi icin, bizi temsilen yazarlar, cizerler, oyuncular falan soyledi (bknz: https://www.youtube.com/watch?v=J9H53z3lHZc).

Bunu soylemek ile birlikte, ben sayin cumhurbaskaninin bu tavrini yadirgamamistim. Keza, kendisinin de kabul ettigi uzere, yolundan gittigi Menderes ve Demirel de garibani, gucsuzu, ogrenciyi, coluk cocugu ezmis ve hatta oldurmustur. Ama sira guclunun karsisinda dimdik ayakta durmaya gelince, kuyruklarini bacaklarinin arasina almislardir. Bunu Menderes'in mahkeme, Demirel'in ise Zincirbozan fotograflarinda gorebilirsiniz. Garibana gelince aslan kesilenler, silah karsisinda korkudan altlarina yapmislardir.

Simdi cok sayin cumhurbaskani, oyle ya da boyle, size NATO tatbikatinda NATO tarafindan bir muhtira verilmistir. Bunu soyle dusunmeniz lazim, eskiden Turk Ordusu diye birsey oldugu icin, muhtiralari Turk Hukumetleri'ne Turk Ordusu verirdi. Siz gectimiz 10 yil icinde, Turk Ordusu'nu tarimar edince, onun yerini alan, dolayisi ile sizi koruyup kollayan NATO ordusu size muhtira vermistir. (Not: yok bu isi tayyip bilerek yaptirdi falan diye cikan y-chp hikayelerine inanmiyor, ve ayni gorusu paylasmiyorum. bu y-chp'nin dolayisi ile abd ve natonun propagandasidir).

Ya bu mutiraya uyacaksiniz, ya da NATO sizi yok edecek. Bu cok basit. Eger uymazsaniz, sizi yok etmeleri garantidir. Daha once de yazdik cizdik. Ben sizi oldurmeye calisacaklarina garanti veriyorum. Hee ben direneceyim, bana yardim edin diyorsaniz, biz size yardim ederiz, sizi NATO'nun, AB'nin, ABD'nin eline birakmayiz. Hatta eceliniz ile olene kadar Cumhurbaskanligi garantisi bile konusabiliriz. Ancak! Bildiginiz uzere, hayatta hicbirsey bedava degildir. Bizim de sizden isteklerimiz var. Bu istek cok buyuk bir istek degildir. Tek ve bir tane istek de anlasabiliriz. Turkiye NATO'dan cikacak, AB uyelik basvurusunu geri cekip, gumruk birligini tek tarafli olarak iptal edecek. Bu kadar! Siz bunu yapin. Biz de sizi eceliniz ile olene kadar, orada tutalim.

Bunu yapmazsaniz, o zaman sizi NATO'daki "dostlariniz" ile basbasa birakiyoruz. Biz de seyirci koltugundan seyredecegiz.

Diyelim ki bizim istegimizi kabul etmek istemiyorsunuz, ama NATO'ya da bir misillemede bulunmak istiyorsunuz. Oyle, "eyyy NATO", "ey Amerika", "ey AB" demekle olmuyor. Hem inandirici degil, hem de samimi degil. Ne biz inaniyoruz, ne de NATO'daki "dostlariniz" bu tip cemkirmelere inaniyor! Eger bir misillemede bulunmak istiyorsaniz, hodri meydan! Nasil yapacaginiz konusunda size bir de tavsiye de bulunayim. Madem ki NATO size seklen bir muhtira verdi, siz de seklen bir cevap vereceksiniz. Ankara'daki Ataturk Bulvarinin adini Ho Chi Minh Bulvari olarak degistirin. Malum, Ankara'nin her sokagina gotu boklu dunya liderlerinin bile ismini vermisssizniz. Boyle bir isim degisikligi Ankara'nin sokak ismi gelenegine  cok uyar. He bazi "donme solcular", "sosyal demokratlar" , y-chp, ve y-chp'liler bunu buyutebilirler, aman nasil Ataturk ismini kaldirirsin diyebilirler, siz aldirmayin. Onlarin ne dusundugu cok onemli degil, onlar zaten ABD mandacisidir. Bu ismi vermeye cesaret edemiyorsaniz,  o zaman, Ataturk Bulvari'nin ismini Huseyin INAN Bulvari olarak degistirin. ABD ve NATO, Ho Chi Minh'in de, Huseyin INAN'in da kim oldugunu cok iyi bilir. Bunu da yapmaya cesaretiniz yok ise, hani demistiniz ya "biz kefenimizi giydik de geldik'" diye, o soylediginiz yalanmis o zaman.




Wednesday, November 15, 2017

SINAN HOCAM

Sinan Cemgil'i herkes bilir. Burda onun kim oldugunu ve neler yaptigini yazmicam. Kendisi bir efsanedir ve 15 Kasim da onun dogum gunudur. Hani bugun herkesin agzinda dolasan "Hocam", "Hocam", "Hocam" lafi vardir ya? Iste bu laf ilk olarak ODTU'de Sinan Cemgil icin cikartilmistir ve arakadaslari ve etrafindakiler Sinan Cemgil'e "Hocam" ya da "Hoca" diye hitap etmeye baslamistirlar.


Bugun ne yazicam burada? Turk Devleti'nin ne asagilik, ne kopek, ve de ne korkak bir devlet oldugunu yazacagim.

Konuya Sinan Cemgil'in olduruldukten sonra cekilen fotograflari ile baslayalim. Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Ozdogan Nurhak'da olduruldukten sonra, cesetlerinin uzerindeki elbiseler cikarilarak fotograflari cekilmis, hatta bu fotograflar gazetelere dagitilmistir. Uzerlerindeki elbiseler cikartilmadan cekilen fotografda vardir. Ucu olduruldukten sonra, cesetlerin yan yana konularak cekilmis olan elbiseli bir fotograf, ama o fotograf o gunku gazetelerde cikmamis, sadece ciplak fotograflari cikmistir. Yani anlayacaginiz o zaman da basin yalaka ve kic yalayici idi!  O elbiseli fotografi gecenlerde bir yerde gordum, ama su anda internette bulamadim. Amac neydi peki o elbiseli fotografi degil de, ciplak fotograflari yayinlamak icin? Cok basit: 1) Akillari sira halkin gozunde bu cocuklari kucuk dusurmek, 2) Arkadaslarina ve gelecek nesillere goz dagi vermek, 3) Devlet icin de ya da devlet disinda bulunan ulkucu, MHP, ve diger sag goruslu kisilerin bir derece tatmin olmasini, duygularinin oksanmasini saglamak.


Turk Devleti bunu sadece Nurhak'da yapmadi. Kizildere'de de yapti. Saffet Alp yarali yakalanmasina ragmen, intikam almak amaciyla, yakalandigi evin disinda olduruldu. Kizildere'de kacirilan 2 Ingiliz, ve 1 Kanadali teknisyenin vucutlarindan kacirilanlar tarafindan kafalarina sikilan birer kursuna ek olarar 12 tane de piyade tufegi mermisi cikti. Peki Deniz Gezmis, Huseyin Inan ve Yusuf Arslan'in yan yana olarak,  Taylan Ozgur'un yanina gomulme vasiyetlerine ne demeli? Taylan Ozgur'un yanina gomulmedikleri gibi, yan yana da gomulmediler. Taylan Ozgur vurulduktan sonra pekala hastaneye goturulebilirdi, ama alip Kumkapi polis karakoluna goturup, yarali halde dovduler. Taylan Ozgur'un cenaze namazini imam kildirmak istemedi, ve arkadaslarindan biri kildirdi. Bir diger ornek, bu korku o kadar buyuktur ki: Deniz, Yusuf, ve Huseyin'in idam edilmeden once soyledikleri son sozlerden sadece Huseyin'in ki sakincali bulunmamis ve tutanaklara gecmistir. Deniz ve Yusuf'un son sozleri sakincali bulunmus ve tutanaklara yazilmamistir. Dusunun! Bir insanin olmeden once soyledigi sozden bile korkar Turk Devleti; daha da otesi, sen devletsin, ve  sozde yasalara uygun olarak adam olduruyorsun, yapilan herseyi yazman lazim. Oyle onu yazmadim, bunu yazdim, o olmaz, bu olur falan diyemezsin. Simdi bugun bana gelmis gotu boklu sosyal demokratlar, vay efendim kanit olmadan hapise atiliyoruz diyorlar. Ulan tutanakla oynamak, olmayan seyi kanit yapmak, taaaa o zamanlardan beri var. Simdiye kadar ne bok yediniz, simdi sikayet ediyorsunuz? Deniz, Yusuf, ve Huseyin'in son sozleri icin Halit Celenk'in anilarina bakabilirsiniz. Halit Celenk, Deniz, Yusuf, ve Huseyin'in avukatidir. yani anlayacaginiz, o zamanin  Umit Kocasakalidir. Kendisi ve yaninda, simdi ismini hatirlayamadigim, bir kisi bu cocuklarin soylediklerini ezberleyip, idamdan sonra, eve doner donmez, karsilikli olarak kaleme almislardir.

Hepsini biraktim, bu cocuklar olduruldukten sonra (sadece bu cocuklar degil, o donemde o ya da bu sekilde gosteri yapmis, eyleme katilmis, hatta sadece dusunce olarak desteklemis herkesin) eslerine, annelerine, babalarina, cocuklarina ozellikle 12 Eylul sirasinda iskenceler yapildi.

Yani anlayacaginiz Turk Devleti 1) Bu cocuklardan nefret ediyordu, ve hicbir zaman yakalama, ya da hapse atma, ya da onlarin soylediklerini anlama gibi bir amaci olmadi, 2) Bu cocuklarin olulerinden bile korkuyordu. Hala da korkar. Turk Devleti'nin bu korkusu ABD'nin bu cocuklardan korkusundan kaynaklanir. Dolayisi ile Turk Devleti ABD kopegi olunca, dogal olarak korkaklik Turk Devlet'inde de vardir. Her zaman da korkak olmustur. Turk Devlet'inin korkakligi tanzimatlara, hatta daha gerilere gider. Turk Halki'nin asagilik duygusundan kaynaklanir ki onun icin Ataturk "Turk Ovun Calis Guven" demistir. Ama sozle olmuyor iste. Nasil soguk iklimlerde yasayanlarin genleri az gunes isigindan yararlanabimek icin evrim geciriyor, sicak iklimlerde yasayanlarin genleri fazla gunesten korunabilmek icin deriyi daha koyu yapacak sekilde evrim geciriyor ise, ayni sekilde uzun sure korku ve asagilik hissi ile yasayanlarin genleri de dogar dogmaz korku ve asagilik hissi duymak icin evrim geciriyor. Hic bunu ufurdugumu falan soylemeyin. Doganin tek bir kurali vardir. O da hayattta kalma kurali. Insan dahil butun hayvanlar hayatta kalabilmek icin evrim gecirirler. Gercirmeyenler olur. Dolayisiyla, eger korku ve asagilik duygusu insanin hayatta kalmasini sagliyor ise, bir sure sonra genlerde evrimleserek, daha dogustan bu duygularin insanda olmasini saglar.

Butun bunlar oldu ve bitti. Gidenler gitti. Kalanlarin kucuk bir kismi arkadaslarini kaybetmenin travmasi ile bugunlere kadar yasadilar, kalanlarin buyuk bir kismi sosyal demokrat donek oldular. Ama benim icin olan en guzel sey ise, bu cocuklarin dediklerinin her biri tek tek gerceklesti, ve Turkiye "Cumhuriyeti" yikilma asamasina geldi. Turkiye "Cumhuriyeti" ve onun Halki yikilmayi hak etmismidir? Bence coktaaaan hak etmistir. Kendi cocuklarini kiyim kiyim kiyan, onlari intikam alircasina olduren bir devlet, devlet degildir zaten. Olanlara sessiz kalan halk da halk degildir. Dolayisiyla Turkiye "Cumhuriyeti" yikilmayi fazlasiyla hak etmistir. Oh! Canima degsin!

Ayrica bakiniz:  TAYLAN OZGUR
                         
                            68 KUSAGINI IYI TANIYOR MUSUNUZ?

Soru: Değer miydi? Deger miydi Deniz, değer miydi Yusuf, değer miydi Hüseyin, değer miydi Harun, değer miydi Mahir, değer miydi Sinan, deger miydi Taylan, değer miydi Vedat, ve daha nice sizin gibi aslan yürekli vatanseverler?   



Eger bu fedakarligi Turk Halki icin yapti iseniz, bence degmezdi. Ama eger kendi ideolojiniz icin yapti iseniz, bence sonuna kadar deger!

Ancak ben size yine de kirginim. Cunku; Ben sizin siyasi konulardaki teorik ve pratik bilginize hicbir zaman ulasamayacagim, ve evet olmegi goze almak buyuk bir cesaret, ama siz oldunuz ve meydani sizi oldurmek isteyen Ismail Kahraman, Namik Kemal Zeybek, Celal Sengor, Ilber Ortayli gibi bes para etmez adamlara biraktiniz. Hem kendinize, hem ulkeye, hem de gelecek nesillere yazik ettiniz. Unuttugunuz ya da belki de unutmadiginiz, ama gormek istemediginiz 3 sey vardi:

1) Lenin derki "Emperyalizm sizi cok hizli silahlandirir ki yok edebilsin",
     Bu ne demek? Emperyalizm siz one cikasiniz diye sizin onunuzu acar, hatta ve hatta silah bile verir, yaniniza sizin farkinda olmadiginiz gaz vericiler gonderir. Kitleleri yerinden oynatmaniza yardim eder. Bol bol gaz verir. Genclik atesinizi durmadan yakar, yerinizde duramazsiniz. Bir diger tarafdan olay cikarabilmeniz icin, karsi tarafa sizi tahrik etmesi icin telkinlerde bulunur. Robert Komer'in Turkiye'ye atanmasi buna cok guzel bir ornektir. Bununla kalmamis, ODTU'ye gitmesini soylemistir. Siz sanarsiniz ki, cok iyi posta koyuyoruz. Ama gel gor ki, bunu yapmakla elinize hicbir sey gecmedigi gibi, onder kadrolarinizin kimler oldugunu gosterir ve onlarin yok edilmesini kolaylastirirsiniz.

2) Sun Tzu savas sanati kitabinda (gerci 2000 civarinda kural vermistir) der ki dusmanin ates gucune es ya da daha fazla bir ates gucuyle cevap verilmelidir,
    Bu ne demek? Karsi tarafi cok iyi taniyacaksin. Ates gucunu olceceksin, ona gore gerekirse, on yillarca hazirlanacaksin, ondan sonra vuracaksin. Sizler emperyalizmi karsiniza aldiniz, 3-5 tufekle yapabiliriz sandiniz. Bakin sizi ornek alan PKK, 1975 yilinda Ankara'da kurulmasina ragmen, 1984'e kadar eylem yapmamistir. Sizin kalitenizin yuzde biri olamayacak adamlar Turk Devleti'ni yikilma asamasina getirmistir. Dogrudur, bir asamadan sonra PKK ABD destegi almistir. Ama teknik ayni tekniktir. Basta sizin yolunuzda kuruluyormus gibi kurulan orgutu ABD devsirmistir.

3) Degil Turkiye'nin, dunyanin hicbir yerinde halka guven olmaz. Halkin istedigi onemli degildir. Ayni halk, ayni gun, ayni saat, ve ayni yerde, hem fasizmi destekler, hem sosyalizmi destekler, hem totalarizmi destekler. Halkin ne istediginin onemi yoktur, halk ne istedigini bilmez. Halka ne istedigi soylenir, ve halk onu ister. Bu sosyalist manifestoda da yazar. (bu konu ile ilgili gorusumun bir kismini su yazimda da yazdim: http://cemkbayram.blogspot.com/2016/07/bu-yilki-seker-bayramini-sevmemin-3.html)


Iyiki dogdun Sinan, iyiki dogdun Taylan, iyiki dogdun Deniz, iyiki dogdun Yusuf, iyiki dogdun Hüseyin, iyiki dogdun Harun, iyiki dogdun Mahir,  iyiki dogdun Vedat, ve iyiki dogdun daha nice sizin gibi aslan yürekli vatanseverler? 































Friday, November 10, 2017

Ataturk ve Ben

Serbest Firka'nin kapatilmasindan sonra, Ocak 1931 ile Mart 1931 arasi Ataturk denetlemeler yapmak uzere yurt gezisine cikar. Bu geziye, her bakanlik, Ataturk'e danismanlik yapmak, ve arastirmalarda bulunmak uzere birer mufettis atar. Bu gezi esnasinda bir gun Ataturk yanindakilere sorar "Turk Milleti ne zaman kendini kurtulmus sayabilir?" Herkes gorusunu bildirir, sira Hasan Ali Yucel'e gelir. O da der ki "Turk Milleti ne zaman kurtarici arama ihtiyacini duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmus olur".

Simdi bakiyorum herkes hem 29 Ekim'i hem de 10 Kasim'i salya sumuk aglayarak, vahlayarak, keske daha uzun yasasaydi, keske olmeseydi, cok buyuk adamdi falan filan diyerek kutluyor, Hatta bir kisim da diyor ki "Kurdugun Cumhuriyet hala dimdik ayakta".

Hasan Ali Yucel'in Ataturk'e verdigi cevabi anlayabilen beyinler goreceklerdir ki, bu tip kutlamalar Turk Halki'nin hicbir zaman bagimsiz olamadigini gostermektedir. "Kurdugun Cumhuriyet hala dimdik ayakta" diyen kafalar da kronik bir depresyon icindedir.

Bunlari yaziyorum ama, buyuk olasilikla, bu yaziyi okuyanlarin %99'u Hasan Ali Yucel'in kim oldugunu bilmez, bilenlerin %100'de basina ne geldigini bilmezler. Simdi ev odevi olarak: 1) Hasan Ali Yucel kimdir, gidin bir ogrenin, 2) Ogrendikten sonra, nasil ve neden gorevinden ayrilmistir, basina ne isler gelmistir, ogrenin. Bunlari ogrendikten sonra gelin konusalim, neymis, ne olmus, Turkiye gercekten bir Cumhuriyet olmus mu? Yoksa hep cakma bir Cumhuriyet miymis?

Bunlari soyledikten sonra, bir de sunu aciklayayim: Zaman zaman bana gonderilen mesajlarda, beni AKP'li olmakla, ya da Perincekci olmakla (ki bunda bir sorun gormuyorum, adami elestirmek icin hayatini incelemek ve anlamak lazim ilk once), ya da Y-CHP'yi agir elestirmekle, ya da milliyetci olmamakla falan itham ediyorlar. Hepsi de dogrudur! Aramizdaki farki soyle bir kac ornekle anlatayim:
1) Siz salya sumuk aglamakla Ataturk'u andiginizi sanarsiniz; ben ulke uretimine bakarim, onunla aglar, onunla sevinirim,
2) Siz Cumhuriyet Mitingi yapmakla, Anitkabir'i ziyaret etmekle, takim elbise ya da etek giymekle, Ataturkcu oldugunuzu sanarsiniz, ki bu baglamda Kenan Evren ve Ilker Basbug gibi gardrop Ataturkculeri'nden hic farkiniz yoktur, ben kisi basina dusen milli hasilaya, katma degeri olan urunler uretmeye bakarim,
3) Siz Ataturk oyleydi, Ataturk boyleydi diye Ataturk ile ovunursunuz, ben kendi yaptiklarimla ovunurum,
4) Size gore Ataturk'den baska buyuk insan yoktur, bana gore ise Hasan Ali Yucel gibi insanlar en az Ataturk kadar degerlidir, hatta daha degerlidir. Bana gore ben Ataturk'den daha guzelini yapabilirim diyen her insan cok degerlidir.
5) Siz balik beyninizle gecmisi unutursunuz, ben ise en azindan gecmisin hesabini sormak icin bir kenarda tutarim.

vs... vs...

Hadi kalin saglicakla!


Thursday, October 26, 2017

Kayi Partisi kime kayicak

Su emperyalizm ne pust. degil mi? Daha dun Ergenekon falan diye, Turkiye'de vatanseverleri vatan haini ilan ettiler, siz irkci, fasistsiniz dediler. Bir suru subayi, gazeteci, yazari hapse attilar. Turkluk ile ilgili ne var ise asagiladilar, onun icin  de operasyona Ergenekon adini verdiler. Ama gelin gorun ki, dun ayni emperyalizm, Dogu Ayaklanmasi ile basa cikamadigi icin, bu ayaklanmanin Turkiye kanadini kirabilmek icin, bir grup vatan haini lavuga Kayi diye Parti kurdurdu. Yaaaa, iste vatandasim, gorun, emperyalizm boyledir. Bir gun oyle der, bir gun boyle der. Hani bir kisim insan "yav nasil oluyur da, AKP bir an boyle diyor, iki dakika sonra baska birsey diyor, bu AKP secmeni de ona oy veriyor?" diye soruyor ya, cevabi emperyalizmdir. Emperyalizm adama besmele ile Coca-Cola fabrikasi actirir.  Ilkesi, prensibi olmayan omurgasiz varliklari her gun ama her gun, tabiri caiz ise itin gotune sokar.

Benim emperyalizmin altina yatan kisiler ve/veya Abdulhamitciler ile, dolayisi ile bu Kayi Partisi ile hicbir alakam olamaz. Ne oy veririm, ne destek veririm, ne de soyledikleri herhangi birseyi onaylarim. Bunu taa ne zaman su yazimda da yazdim (http://cemkbayram.blogspot.com/2017/08/yeni-parti.html). He alacaklari oy oranina simdiden soyleyeyim ben. Tesbihde hata olmaz derler, bu Kayi Partisi yuzde 3,1 oy alir.

He bu arada bu parti butun guzel sozleri kullanacak. Diyecekler ki: ozgurluk, hurriyet, bagimsiz secimler, bagimsiz yargi, is, as, baris,  vs vs. hatta bol bol Ataturk diyecekler. Partini adi Kayi, ama hem Amerkanci, hem Kurdistanci, hem emperyalist, her sey var. Bir de bence kendinize su soruyu sorun, daha dune kadar bu tur Turkcu sloganlar, isimler vs. kullananlar irkcilik ile itham ediliyordu. Bugun yarin oturun, okuyun ve izleyin, bakalim, herhangi bir yazar, cizer, gazete, televizyon bu partiyi irkcilik ile itham edebilecek mi? Edemezler, yemez! Cunku, amerikan menseelidir bu parti, mazallah adami kaziga oturtur amerika boyle bir ithamda bulunan olursa.

Son olarak, yukarida yazdiklarimi, ve yukarida verdigim uzantida (daha once yazdigim yazida) sordugum sorulari bosverin. Bu partinin basinda bulunan zata su iki basit soruyu sorun: 1) Hergun ustunden cikarmadigi bu Iran modeli  bluz neyin nesi? neyi protesto ediyor, ya da neyi temsil ediyor. Baska sekil bir bluzu yok mu? Neden hep ayni model. Emin olun bir seyin semboludur. 2) Suratinda neden hep bir ifadesizlik var? Bazi kisiler bunu ciddiyet zannedebilir. Ama degil! O surattaki  ifadesizlik  tamamen labaratuvar ortaminda gelistirilmis bir robot ifadesizligi. Bunu binlerce olmasa dahi yuzlerce kisiyi gorusmeye almis, her kulturden olmak uzere yuzlerce hatta binlerce farkli insan ile calismis bir kisinin tecrubesi olarak soyluyorum

Kalin Saglicakla!

Wednesday, August 30, 2017

30 Agustos 2017 Kutlamasi


Ben pek sukreden birisi degilimdir, cunku; dua, kader, kismet, vs. gibi seylere inanmam. Ama gel gor ki, bu sabah bir kalkdim, ve yine 2015 Agustos ayinda yazdigim yazi aklima geldi: http://cemkbayram.blogspot.com/2015/08/yeni-genelkurmay-baskani-gkb.html?spref=bl Bakin yazinin sonunda ne demisim: "... Oyle bir bun gelecek ki, butun bunlari tsk ve polise yapanlar, kendilerini korumak icin silahli guc arayacaklar, ama bulamayacaklar. Bulamamalarinin nedeni silahli guclerin olmayisi olmayacak; aksine kendilerine yuzde yuz biyat etmis silahli gucleri olacak, ama bu silahli gucun basindakiler (gkb'nindan tegmenine kadar) yeterli ve gerekli bilgi, cesaret, deneyim, ve de disipline sahip olmayacklar. Hepsi sofu olacak... "

Bugunlerde okuyorum ki Pakistan'dan subay yardimi istiyorlarmis. Insan ister istemez, yazdigi birseyin oldugunu olmeden gordugu icin sukretmek istiyor. :):):) Cok mutluyum, cooook. Hani Ali Nesin "Oh canima deysin" der ya, ben de diyorum ki Beter Olun. Bunu sadece TC'nin basindaki yonetime degil Turk Milleti'ne de soyluyorum. Beter olun. Cunku: ben bu durumdan TBMM'de temsil edilen partilere oy vermis olan herkesi sorumlu tutuyorum. Alkis, alkis, alkis, 10 puan, 10 puan, 10 puan ! Cok guzel yaptiniz, aferin size !!!


Recebim! Ah Recebim! Hosaf pasalari ile nereye kadar gideceksin? He? De bi hele? Bak ABD yuzbinlerce silahi yigdi Suriye'ye. Ne yapacak bu silahlari? 3 zamana kadar anlarsin ne yapacagini. Aklinda bulunsun diye soyluyorum, ABD bosuna silah yigmaz. Bir de ABD yigdigi silahlari geri ABD'ye
goturmez. Goturmemesinin nedeni ekonomiktir. O silahlari geri goturme maliyeti, yenisini alma maliyetinden fazladir. Senin yanindaki danismanlar ya bu konulari ya bilmez, ya da zaten ABD'nin adamidirlar. Gerci TSK'nin silah envanterine bir baksaydin bunu anlardin. Ama devlet yonetimi anlayisin evlere senlik oldugu icin bakmamisindir. Sen en iyisi mi namaz kil, namaz. Iyi gelir. Cok fena sictin ama yapacak birsey de yok. Artik temizlemeye calistikca, oraya buraya bulasacak. Ne yapcan be Recebim. Bak sunu soyleyeyim: Sana garanti veriyorum, ABD seni daragacina cikardigi zaman, ipini o yanindaki danismanlar cekecek. Bir de kacarim, yuruttugum paralarlar gul gibi gecinirim diye dusunme, ABD mal varliklarina el koyarsa ki isterse butun dunyada koyar, o paralarin uzerine soguk su icersin. Bak Iran 1979'dan beri dunya piyasalarindaki taaa o zamandan kalan paralarini geri alamiyor. Yani anlayacagin, isin zor. Tek tavsiyem, Turkiye'de tabanini genisletmeye, guclendirmeye calis, aksi taktirde asacaklar seni. Cok fena hazirlaniyorlar! Ama tabi Mehmet Akif Ersoy'un hani bir dizesi vardir, gerci sen sevmezsin hem o siiri, hem de Mehmet Akif Ersoy'u, degil mi?
Ne der Mehmet Akif Ersoy: "Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. "

Ben bunu nasil okuyorum, biliyor musun?
"Doğacaktır senin hak ettigin gunler...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

Neden boyle okuyorum? Cunku, hic kimseye birsey va'ad edilmez.
Birseyi alabilmek icin calismak lazim. Calistiktan sonra, o sey hak edilir, dolayisiyla kazanilir. Bunu insanlar va'ad olarak algilarlar. Neyse anlayan anladi. Anlamayana da davul zurna az,

Simdi yine ici bos 30 Agustos kutlamalari yapiliyor. Ici bos duyorum, cunku; vatanin her karisi isgal altinda ama bizim salak milletimiz hala zafer kutlamalari yapiyor. Hangi zaferi kutluyorsunuz? Adam size demedi mi "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz!" diye? Siz ne yaptiniz? Gobek tasinda yuvarlandiniz, keyfinize keyif kattiniz! Simdi zaferi kendiniz kazanmis gibi kutlamalar yapiyorsunuz? Bu kutlamalari yapabilmeniz icin, kendiniz ilk once dusunun ben hangi zaferi kazandim diye? Eger varsa bir zaferiniz kutlayin ! Ama memleketin her kosesi Almana, Araba, ABDliye, Yahudiye, ona buna satildi ise, sunu da anlayayin: bu memleket artik sizin degil, toprak kime ait ise onundur. Sizinkisi zugurt kutlamasidir. Bakin FIlistin'e ne oldu? Siz simdi Yahudilerin Filistini silah zoruyla aldigini da zannediyorsunuzdur, cunku: okumuyor, ondan bundan tarih dinliyorsunuzdur. Turkiye'nin sonu geliyor, az kaldi. Siz boyle zafer kutlamalari yaparken, ustunde yasadiginiz topragi, icinden yasadiginiz evi, baginizi, bahcenizi, ormaninizi adamlar basip parayi aliyor. Ne diyelim? "Zaaabaaaaha gadar dans!"








Friday, August 25, 2017

Yeni Parti

Bhaahaha...

Bu benim gulmem her zaman oldugu gibi. Yani "Unutulanlar disinda, degisen birsey yok". Son gunlerde orda burda okuyorum. Aksener midir, paksener midir, yoksa sener sen midir, nevi sahsina munhasir bir zat parti kuracakmis. Kursun varsin, ben de kuracam bir parti, hatta ben Haluk Levent'in kurdugu AHBAP partisini destekliyorum. Bugun aday olsun, aninda oyumu vericem.

Bu nevi sahsina munhasir kisiye benim sorularim sunlar olur: 1)  Madem bu kadar erkek idin de, neden bu zamana kadar bekledin? 2) Parayi nerden buldun? 3) Ekmeleddin efendi aday gosterildiginde, bu erkekligin neredeydi? Ben cevabini vereyim: Bu zamana kadar bekledin, cunku: ABD sana icazeti simdi verdi. Para ABD, ya da ABD'nin kurum, kurulus, ve/veya Turkiye'deki ajanlarindan geliyor. Ekmeleddin'e de ses cikartamadin, cunku: ekmeleddin ABD'nin adayi idi. Hadi yine kur, alacaksin babayi, oturacaksin oturdugun yere.

Beni rahatsiz eden o degil. Beni rahatsiz eden: Orda, burda, son gunlerde yok Osman Pamukoglu da katiliyor, yok gorusecek, yok oyle, yok boyle diye cikan haberler. Ulan, madem erkeksiniz, Osman Pamukoglu'ndan neden medet umuyorsunuz? Haberlerin hepsi de yalan. Bakin HEPAR'a 2009 ve 2013 yillari arasinda 5-6 aradasla, o ya da bu sekilde destek vermis, yardimci olmus, arastirma yapmis kisi olarak sunu soyleyeyim: 1) Osman Pamukoglu'na boyle bir teklif ile gidebilecek bir buzuge sahip hic kimse yok Turkiye'de. Nedeni ise Osman Pamukoglu'nun ABD'den icazeti yok. 2) Bir teklif ile gidilse bile, o teklif kesinlikle, Osman Pamukoglu'nun kabul etmeyecegi bir teklif olacaktir ki amac "Biz teklif ettik, kendisi gelmedi" pisligini atmak. 3) Osma Pamukoglu'nun golgesinden bile korkar bu nevi sahsina munhasir kisi, cunku: Pamukoglu'nun bu partiye girmesi demek, 1-2 yil icinde partiyi ele gecirmesi demektir. 4) Osman Pamukoglu'nun ideolojisi ile bu zat ve yanindakilerin, tipki Y-CHP, MHP gibi partilerin oldugu gibi, ideolojileri cok farklidir.  Soyle anlatayim: bakin Turkiye'de ABD'den icazeti olmayan hic kimse General yada Amiral olamaz. Osman Pamukoglu aradan kacirilmis 1-2 general/amiral'den birisidir ki o da zorunluluktan yapilmistir. Nasil oldugunu  dinlemek anlamak isteyenler "Kan Uykusu" Belgeseli'ni izlesinler.

Butun bunlari soyledikten sonra, bugun 25 Agustos 2017, tarihe not duselim: Y-CHP'nin oyu kac? %25 diyelim. MHP'nin oyu kac? %15 diyelim. Yani toplam %40. Parti kurulduktan sonra bu %40'i bolusecek 3 parti olacak. Ya Y-CHP, MHP ve Yeni Parti. Ya da MHP AKP'ye katilirsa, AKP, Y-CHP ve Yeni Parti. Sonuc: Bu 3 partinin alacagi toplam oy %40'in altinda olacaktir. Alin size bir teknik analiz. Musait gordugunuz sekilde kullanin.

Hadi eyvallleeeeehhhhh !!!!




Tuesday, July 18, 2017

50 Milyon, 50 milyon, 50 Milyon

Hani butun CHP'liler ve bilmemnemin gazetesi bile olamayacak kalitede, Fethullah'in sag kolu, yalaka, Soner Yalcin haric sozum ona "duayen" gazetecilerin gazetesi Sozcu, sanki Turkiye'de baska sorun kalmamis gibi RTE niye 50 milyon dedi diye dusunup duruyorlar ve halkin beynini bu konu ile dolduruyorlar ya? O dusunmeleri aptalliklarindan, ve dunya gezip gormedikleri icin oluyor, biraz da kapasiteleri olmadigi icin yazacak konu bulamadiklarindan oluyor. Mahalle karisi gibi dedikodu yapiyorlar. Sozde cok biliyorlar, hesap kitap yapiyorlar, onun oyu ile bunun oyunu topladik, 50 milyon degil 49 milyon ediyor falan diye. Eeee insan salak olunca, boyle oluyor. Hal boyle olunca sorunlari konusmak yerine, o bunu dedi, bu bunu dedi, muhtar bana kodu, emmim muhtara kodu muhabbeti yapiyorlar. RTE'nin danismanlari bunlardan akilli, haliyle. Yag kafaliyi kastetmiyorum, ABD'li danismanlarini kastediyorum. Soyle bir soru sorayim: Siz RTE'nin yerinde olsaydiniz, ve olene kadar basta kalmak isteseydiniz, kime yatirim yapardiniz? Ben soyleyeyim: genclige, hemen onlarin beynini yikardim modern cagin beyin yikama araclari ile (yani okullar). Ama tabi yeni nesil yetisene kadar idare etmek lazim, yani biraz da orta yasa yatirim yapmak gerekiyor. Hatta gocmen ulkelerinin bir felsefesi vardir (Almanya bu felsefeyi kabullenmemistir, ve yasadigi asimilasyon sorunlari bundan dolayidir). Derler ki, gocmen gelen ilk nesil kayip nesildir, onlari asimile edemezsiniz, onun icin ikinci nesile yatirim yapmaniz lazim ki ikinci nesil anne babalarinin geldigi yeri unutsun, bizim olsun. Evet yani okul cagindaki cocuklar! Tercihen 7 yasindan baslayarak, en az 12 yil beyinlerini yikayacaksin. Ornek verelim: ABD'de her sabah ilk okulda (eyaletine gore, hatta okul bolgesine gore degisebilir, benim gordugum boyle), ulkeye, devlete, vatana, bayraga baglilik yemini ettiriyorlar. Ama yukarida da dedigim gibi orta yas da lazim bu cocuklar yetisene kadar. Simdi sorayim: Turkiye'nin 40 yasinin altindaki nufusu kac? Hee, simdi gidin arastirin, bulun, ondan sonra 50 milyon sayisi ile bir karsilastirin bakalim. Yaaaa, siyaset devlet kavgasidir, devlet kavgasi da cihan kavgasidir. Oyle beyinsiz insanlarin ve capsiz gazetecilerin becerebilecegi bir is degildir. Kafanin calismasi gerekiyor.

Not: Yine bu blogda bir yerde, bir zamanlar Anitkabir kaldirilacak yazmistim. Bana inanan muhtemelen olmamisti, ama tekrar yineliyorum: Anitkabirin ilk once yeri degistirilecek, ondan sonra da Anitkabir ortadan kaldirilacak. Oyle bazi kendini yazar zanneden, ancak gunluk cerez yazilar yazabilen kisilerin, biz gidip nobet tutariz, demesi ile falan bu degismez. Hadi engelleyebiliyorsan engelle bakalim!


Tuesday, July 11, 2017

Ihanetin Belgesi


Every day, tens of thousands of Turkish citizens are walking to demand justice. We began in Ankara on 15 June and we are marching to Istanbul, walking for almost 20km (13 miles) every day. We are demanding justice and the rule of law for everyone living in Turkey.
This is a long journey – 432km. The walkers have endured heavy rains on the mountains and scorching heat along the plains. Our numbers have already exceeded 40,000, and we expect tens of thousands more to join us over the coming days. A chant resonates in my ear all day long: “Hak, hukuk, adalet” – rights, law and justice.
Regardless of our political views, we are united under one single cause: justice. We walk peacefully. We do not respond to the laying of bullets on the road in front of us, or the manure dumped on our camping sites. When bullies try to provoke us with insults we respond only with applause. Our peaceful but steely determination is our greatest asset.
There is no precedent for this in our republic's history, brought on by a regime which seeks mainly to protect itself
Last July, Turkey suffered an attempted coup. But a second, more insidious coup took place five days later, when the Justice and Development party (AKP) government declared a state of emergency, suspending the rule of law and parliamentary democracy. Since then Turkey has been ruled by decree. The government has sacked around 105,000 civil servants without any proper explanation. It has arrested large numbers of academics, journalists, and even members of parliament, on politically motivated charges. Fear has started to reign in our society.
To make things worse, in April the government sponsored a referendum to give the president sweeping new powers. Although the Organisation for Security and Cooperation in Europe said the referendum was conducted unfairly and unlawfully, and short of the standards set by the Council of Europe, the AKP used it to consolidate its one-man authoritarian rule, making the state of emergency permanent.
Injustice, arbitrariness and discrimination have become defining features of the AKP regime. That is why we are demanding justice first. The “right to justice” is a basic human right. It encapsulates the cardinal principles of rule of law: independent courts and judiciary, the right to a fair trial and equal access to the law for all citizens.
Kemal Kilicdaroglu, leader of Turkey’s main opposition Republican People’s Party (CHP), waves to people during a march from Ankara to Istanbul.

 Photograph: Sedat Suna/EPA
The authoritarian regime has stripped away this right from Turkish citizens. Our country’s highest court has declared itself powerless and incompetent to review the legality of the laws decreed by the government. Judges who attempt to be independent and impartial face immediate removal and criminal indictment. Lawyers who represent political opponents of the regime face the prospect of arrest. On Wednesday, the director of Amnesty International Turkey and several other prominent human rights activists were detained without cause. Our prisons are at capacity: criminals are being released early to make way for political dissidents and journalists. Where individuals are investigated or indicted, their families too can lose their legal rights. Collective punishment has re-emerged.
Advertisement
The new authoritarianism in Turkey is characterised by a parliament that has only limited powers of legislation, by newspapers that misrepresent the facts and often amount to a government-sponsored megaphone that smears any opposition, by courts that merely sign off decisions taken elsewhere, and by expensive government rallies sponsored by state funds. Meanwhile, public demonstrations are almost always prohibited by law – this is despite the fact that the right to protest injustice is recognised by the Universal Declaration of Human Rights. This is a crisis, with no precedent in our republic’s history, brought on by an authoritarian regime that seeks mainly to protect itself.
We are not alone. The world is seeing a rise of extremists, illiberal populists and dictators. There are important differences in the degree of oppression, but there are also commonalities. Dictators learn from one another. They conspire together against democracies. They ruin their countries and force their people to seek refuge abroad. How should liberal democrats respond? We need to develop and share internationally new democratic means to challenge the powers of illiberal populists and the new generation of dictators.

'We've lost democracy': on the road with Turkey's justice marchers


Read more
The only principled response to this authoritarian challenge is to renew and strengthen our commitment to democratic values. And that must come from words and deeds that instil hope. Hope is contagious. I see it grow every day on the tired but resolute faces of those who walk beside me. Solidarity breeds courage. Soon hundreds of thousands will join us.
As our numbers grow, so does our collective sense of courage. Our walk indicates our determination to defend freedom of expression and our right to peaceful demonstration in Turkey. We are walking to remind those who choose to rule by decree and intimidation that ours is a social contract: we, as citizens, submit to the authority of the state in exchange for the protection of our rights.
We are walking to restore that contract; we are walking to restore democracy, justice and our hard-earned fundamental freedoms. We are walking to lift the deceptive veil of “democracy” from what is in fact a harsh authoritarian regime. Our march will end at the gates of the prison in Istanbul that houses so many of this regime’s victims. But we hope it will mark the beginning of a new societal movement for justice, one that will resonate beyond Turkey’s borders.


TURKCE TERCUMESI:


DUVAR – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün İstanbul’a ulaştığı sıralarda İngiliz gazetesi The Guardian için bir makale kaleme aldı. CHP lideri, ‘Türkiye’nin otoriterliğe kayışını durdurmak için yürüyoruz’ başlıklı makalede, ‘adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılığın AKP rejimini tanımlayan özellikler haline geldiğini’ yazdı.
Makalenin tam metni şöyle:
‘ONBİNLERCE KİŞİ DAHA KATILACAK’
Her gün onbinlerce Türkiye vatandaşı adalet talebiyle yürüyor. 15 Haziran’da Ankara’dan başladık ve her gün yaklaşık 20 kilometre yürüyerek İstanbul’a gidiyoruz. Türkiye’de yaşayan herkes için adalet ve hukukun üstünlüğü talep ediyoruz.
Bu, uzun bir yolculuk – 432 kilometre. Yürüyenler dağlarda yoğun yağmur, yaylalarda kavurucu sıcaklara karşı koydu. Sayımız şimdiden 40 bini geçti ve önümüzdeki günlerde onbinlerce kişinin daha bize katılmasını bekliyoruz. Bütün gün kulaklarımda bir slogan çınlıyor: ‘Hak, hukuk, adalet’.
Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, tek bir dava için birleşmiş durumdayız: Adalet. Barışçıl biçimde yürüyoruz. Önümüzdeki yola serilen kurşunlara veya kamp alanlarımıza bırakılan gübreye tepki göstermiyoruz. Bizi hakaretlerle provoke etmek isteyenlere sadece alkışla yanıt veriyoruz. Barışçıl ama çelik gibi olan irademiz, en değerli varlığımız.
Türkiye geçen temmuzda bir darbe girişimine sahne oldu. Fakat beş gün sonra, AKP hükümeti olağanüstü hal ederek hukukun üstünlüğünü ve parlamenter demokrasiyi askıya aldığında ikinci ve daha sinsice bir darbe meydana geldi. O günden beri Türkiye kararnamelerle yönetiliyor. Hükümet doğru düzgün bir açıklama yapmaksızın yaklaşık 105 bin devlet memurunu görevden aldı. Siyasi suçlamalarla, çok sayıda akademisyeni, gazeteciyi ve hatta milletvekillerini tutukladı. Toplulumuza korku hükmetmeye başladı.
‘AKP REJİMİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ…’
İşleri daha da kötüleştirecek biçimde, hükümet nisan ayında cumhurbaşkanına geniş yetkiler veren bir referandum düzenledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) referandumun adil olmayan ve hukuksuz bir biçimde düzenlendiğini, Avrupa Konseyi standartlarının altında kaldığını açıklamasına rağmen, AKP olağanüstü hali kalıcı hale getirerek bu oylamayı kendisinin tek adam yönetimini güçlendirmek için kullandı.
Adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılık AKP rejiminin tanımlayıcı özellikleri haline geldi. Öncelikle adalet talep etmemizin nedeni de bu. Adalet hakkı, temel bir insan hakkı. Hukukun üstünlüğünün esas ilkelerini kapsıyor: Bağımsız mahkemeler ve bağımsız yargı, adil yargılanma hakkı ve bütün vatandaşların hukuka eşit biçimde erişimi…
‘HAPİSHANELERDE YER KALMADI’
Otoriter rejim Türkiye vatandaşlarını bu haktan mahrum bıraktı. Ülkemizin en yüksek mahkemesi, hükümetin kararnameyle çıkardığı yasaları gözden geçirmek konusunda kendi kendisini yetkisiz ve yetersiz ilan etti. Bağımsız ve tarafsız davranmaya çalışan hâkimler hemen görevden alınıyor ve haklarında iddianame hazırlanıyor. Rejimin siyasi muhaliflerini savunan avukatlar tutuklanma riskiyle karşı karşıya. Çarşamba günü, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü ve bazı önde gelen insan hakları savunucuları sebep gösterilmeksizin gözaltına alındı. Hapishanelerimizde yer kalmadı: Siyasi muhaliflere ve gazetecilere yer açmak için suçlular erken tahliye oluyor. Kişiler hakkında soruşturma açıldığında veya iddianame hazırlandığında, aileleri de yasal haklarını kaybedebiliyor. Toplu cezalandırma yeniden ortaya çıktı.
‘GAZETELER HÜKÜMET MEGAFONU GİBİ’
Türkiye’deki yeni otoriterliğin özellikleri şunlar: Sadece sınırlı bir yasama gücüne sahip olan bir parlamento; gerçekleri çarpıtan ve her tür muhalefete iftira atarak çoğunlukla hükümet destekli megafonlara dönüşmüş gazeteler; işleri başka yerlerde alınmış kararları imzalamaktan ibaret olan mahkemeler ve devlet kaynaklarını kullanarak düzenlenen maliyetli hükümet mitingleri. Bu arada, ‘adaletsizliği protesto etme’ hakkının Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tanınmış olmasına rağmen, kitlesel gösteriler neredeyse yasayla yasaklanmış durumda. Bu, sadece kendisini korumayı amaçlayan otoriter bir rejim tarafından yaratılmış ve cumhuriyetimizin tarihininde bir benzeri olmayan türden bir kriz.
‘YALNIZ DEĞİLİZ’
Yalnız değiliz. Dünya aşırılıkçıların, dar görüşlü popülistlerin ve diktatörlerin yükselişine sahne oluyor. Baskı derecelerinde önemli farklılıklar söz konusu ancak ortak yanlar da var.Diktatörler birbirlerinden öğreniyor. Demokrasilere karşı birlikte hareket ediyorlar. Ülkelerini mahvediyorlar ve kendi halklarını yurtdışında yaşamaya zorluyorlar. Liberal demokratlar buna nasıl yanıt vermeli? Dar görüşlü popülistlerin ve yeni nesil diktatörlerin iktidarlarına meydan okumak için uluslararası çapta yeni demokratik araçlar geliştirmeli ve bunları paylaşmalıyız.
Bu otoriter meydan okumaya verilecek tek ilkeli yanıt, demokratik değerlere bağlılığımızı yenilemek ve güçlendirmektir. Ve bu, ümit verici sözcükler ve eylemlerle yapılmalı.  Umut bulaşıcıdır. Benimle birlikte yürüyenlerin yorgun ama kararlı yüzlerinde, umutlarının her gün arttığını görüyorum. Dayanışma cesaret doğurur. Kısa süre içinde yüzbinlerce kişi bize katılacak.
‘DEVLET OTORİTESİNİ BİR ŞARTLA KABUL ETTİK’
Sayımız arttıkça, kolektif cesaret hissiyatımız da artıyor. Bu yürüyüş, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkını savunma kararlılığımızı yansıtıyor. Ülkeyi kararnamelerle ve korkuyla yönetmeyi tercih edenlere, toplumsal bir sözleşme yapmış olduğumuzu hatırlatmak için yürüyoruz: Biz vatandaşlar olarak devlet otoritesini, haklarımızın korunması karşılığında kabul ediyoruz.
Bu sözleşmeyi yeniden tesis etmek için yürüyoruz; demokrasiyi, adaleti ve güçlükle kazanılmış haklarımızı yeniden tesis etmek için yürüyoruz. Esasında sert bir otoriter rejimin üzerindeki yanıltıcı ‘demokrasi’ örtüsünü kaldırmak için yürüyoruz. Yürüyüşümüz İstanbul’da, bu rejimin çok sayıda kurbanını ağırlayan hapishanenin kapılarında sona erecek. Fakat bunun, Türkiye’nin sınırları dışında da yankı bulacak türden, adalet için yeni bir toplumsal hareketin başlangıcı olmasını umuyoruz.”



Friday, June 16, 2017

ADALET

Hakim: Neye guluyorsun?
Sanik: Duvarda adalet yaziyor da, ona guluyorum!
Yil:1972
Hakim: Ali Elverdi
Sanik: Deniz Gezmis

Simdi, "Adalet" icin yuruyen ana muhalefet "liderine" diyorum ki: Siz kis uykusunda miydiniz? Bu ulkede adalet hic olmadi ki.

Biraz daha geri gidelim. Hani Zulfu Aga'nin pesinden bilip bilmeden gidip "Leylim Ley" diye sarki soyluyorsunuz ya. Ha! O sarkinin sozu kime ait? Sabahattin Ali. Peki Sabahattin Ali 1933'de Sinop Cezaevi'nde kimi elestirdigi icin yatti? Ya biraz okuyun, okuyun!

Daha geri git. Abdulhamit kimleri Malta'ya tikti?

Daha ileri saralim. Yil 2014. Ana Muhalefet'in sozde lideri Ekmel midir, nedir, bir hiyari Cumhurbaskani adayi gosteriyor.O kadar adaletli bir parti ki ana muhalefet partisi, tavuk surusunun icinden 20 tane tavuk cikip da "lan bu hiyar kimdir, biz kabul etmiyoruz, bizim adayimiz budur diyemiyor".

Simdi gelmis "Adalet" icin yuruyormus. Cevabim aynen sudur: "Don de arkani gorem". Ben senin ne yapmaya calistigini cok iyi biliyorum! Soyle, bakalim, bu yuruyus direktifi nerden geldi? Sen oyle kendi basina karar verebilecek karakterde bir adam degilsin! Acik ve net olarak soyluyorum: "Kesinlikle desteklemiyorum".

Bu ulkede parasi olan hicbir zaman hapse girmemisdir. Neden son zamanlarda olanlari yadirgiyorsunuz ki. Eyy CHP'liler: Siz hangi Turkiye'de yasiyordunuz? Hapse giren, ya da asilanlar hep garibandir. Yemisim senin adaletini. Bu pislik o kadar buyuktur ki, ne yazikki herkesin tek tek hiyakesini bilmiyorum ama, Mustafa Pehlivanoglu isimli 22 yasindaki cocugu Turk Devleti ailesine bile haber vermeden asmistir, Ailesi, asilmasindan 3 gun sonra, cocuklarini hapishanede ziyarete gittiklerinde asildigini ogrenirler. Keske herkesin hikayesini tek tek bilebilsem. Isin daha vahim tarafi, bu cocuk MHP ve Ulku Ocaklari tarafindan kullanilan bir cocuk. Ama, iddia ediyorum: bugun gidin sorun bircok ulkucu ya da MHP'liye,ne bu cocugu bilirler, ne de digerlerini. Esasinda butun bu cocuklar hakkinda kitap yazilmasi lazim bilgiler kaybolmadan.

Ali Elverdi denen sozde hakim Deniz Gezmis, Huseyin Inan, ve Yusuf Aslan'in idamlarinda bizzat bulunmustur. Muhtemelen dunyada idam karari verdigi insanlarin infazinda bulunan baska bir hakim yoktur. Gelmis bana simdi kindar nesilden bahsediyorsunuz? Kindar nesilleri kim, ne zaman yetistirmeye basladi? Adamin ici icine sigmiyor ki asildiklarini gorecek ve tatmin olacak. Ustune ustluk bu cocuklarin idam kararinda Askeri Yargitay Bassavcisi Nahit Saclioglu'nun serhi vardi ki, teamullerde serhli idam cezalari infaz edilmez. Ama guzel bir not da duseyim buraya: Ali Elverdi denen serefsiz 86 yasinda yemek yerken bogularak olmus. Bu da bize zugurt tesellisi olsun.

Ulkeyi 70 yilda getirdiginiz yer ortada. Simdi alin, bukup, bukup, ne istiyorsaniz onu yapin.


Friday, May 19, 2017

19 Mayis Mesaji

       Bir 19 Mayis daha feyizbukta, Anitkabir'de, bir de birkac yerde yuruyusler ile kutlaniyor. Yani anlayacagimiz, yine ici bos kutlamalar. 1940'larda baslayan ve daha sonra da Kenan Evren ile kuvvetlenen gardrop Ataturkculugu yani. Neden ici bos peki?
       Soyle anlatayim. 7'den 70'e, bu kutlamalari yapanlarin icinde (tarihciler haric) su sorularin cevabini bilen var mi? 1) Ataturk neden Samsun'a cikmistir da Sinop, Kastamonu, Rize, Trabzon, Artvin vs gibi yerlere cikmamistir? 2) Neden 16 Mayis'da Istanbul'dan ayrilmistir da 17 Mayis, ya da 16 Haziran'da, ya da Nisan'da ayrilmamistir? 3) Ataturk Samsun'a ciktiktan sonra , neden ilk once Amasya'ya gitmistir, ondan sonra Erzurum'a ve daha sonra Sivas'a gitmistir? Neden Van'a, ya da Ardahan'a, ya da Kars'a gitmemistir? 4) Neden iki kongre yapilmistir? 5) Erzurum Kongresi ile Sivas Kongresi'nin farki nedir? 6) Kim biliyor peki Erzurum Kongresi'ne kac delege ve nerelerden, Sivas Kongresi'ne kac delege ve nerelerden geliyor ya da gelebiliyor? 7) Kac kisi biliyor peki Sivas Kongresi sirasinda ve sonrasinda Ataturk'un saatlerce (7-8-10 saat boyunca) telgraf basinda Istanbul Hukumeti, ve Padisah Vahdettin ile telgraf karsisinda atistigini? Ve neden yaptigini? 8) Kim biliyor peki Sivas Kongresi'nden sonra Ataturk'un geri Amasya'ya gittigini ve orada Istanbul'un temsilcileri ile masaya oturdugunu? 9) Kim biliyor Ankara'ya gelmeden once Ataturk'un  ugradigi diger yerleri, mesela Malatya, ve neden buralara ugradigini? 10) Kim biliyor peki Ali Galip ve buna benzer kisilerin Ataturk'u defalarca tutuklama ya da oldurmeye calistigini, ve Ataturk'un bunlari nasil engelledigini. 11) Kim biliyor peki sadece Erzurum Kongresi'nin maliyetinin 1420 Osmanli Lirasina ve Ataturk'un kendi biriktirdigi para olan 800 Osmanli Lirasina mal oldugunu, yani sadece Erzurum Kongresi'nin maliyetinin (delegelerin gelme gitme paralari haric, sadece Erzurum'da harcanan para) 2220 Osmanli Lirasi oldugunu? 12) Kim biliyor peki o zamanlarda 1 Osmanli Lirasinin 6.615 gram (6 gram ile 7 gram arasi) saf altin alabildigini? Yani 2220 Osmanli Lirasi 14685 gram altin alabildigini. Bugunun parasi ile 1 gram altinin 40 ABD dolari oldugunu varsayarsak, sadece Erzurum Kongresi'ni yapmak icin harcanan paranin 587400 ABD dolarina denk geldigini kim biliyor? 13) Peki Ataturk'un cebinden harcadigi para haric, kim biliyor bu paranin nereden toplandigini? 14) Peki kim biliyor sadece Erzurum'dan Sivas'a gidebilmek icin Erzurum'daki Osmanli Bankasi'ndan 1000 Osmanli Lirasi borc alindigini, ve Erzurum'daki Osmanli Bankasi Muduru'nun bilmemne Scmidt ya da buna benzer bir isimde bir Yahudi olddugunu, ve parayi vermemek icin son ana kadar bankaya gelmedigini? Gelmemesi durumunda 6-7 kisinin 2-3 somun ekmek ve 5-6 tane yumurta ile yola cikmak uzere oldugunu? 15) Kim biliyor Rauf Orbay dahil, Ataturk'un yanindakilerin buguk cogunlukla Amerikan Mandasini istediklerini ve bunu istemekden de ote, yapabilmek icin Ataturk'u kongre baskani sectirmek istemediklerini? 16) Kim biliyor peki Sivas Kongresi'nden ABD Kongresi'ne Amerikan Mandasi olunabilmesi icin bir calisma yapilmak uzere temsilciler gonderilmesinin telgraf ile istendigini? Ve Ataturk'un buna neden izin vermek zorunda kaldigini? 17) Peki kim biliyor vatanseverlik haricinde cogu konuda Kazim Karabekir, Fevzi Cakmak, Rauf Orbay vb. Ataturk ile tamamen zit gorusde olduklarini? 18) Kim biliyor peki Ankaraya kadar ortada hic olmayan Ismet Inonu'nun ne zaman ve ne sekilde olayin icine girdigini? 19) Peki kim biliyor neden Kayseri, Cankiri, degil de, Ankara'nin toplanmak icin secildigini? 20) Peki kim biliyor Meclisin Toplanmasi icin iki dereceli secim yapildigini ve bu secimde birden fazla (Ittiat Terakki, Mudafayi Hukuk Cemiyetleri, vs) grubun (partinin) secimlere girdigini? 21) Peki kim biliyor bu secimler sonucunda ortaya cikan vekillerin 23 Nisan 1920'de Ankara'da degil de Ataturk'un buna karsi olmasina ragmen 11 Ocak 1920'de Istanbul'da toplandigini, ve Ataturk'un de bir vekil secilmesine ragmen Istanbul'a gitmedigini, ama 1-2 kisi haricinde tum vekillerin Istanbul'a gittigini? 22) Peki kim biliyor Ataturk'un direktiflerine karsi gelerek Fevzi Cakmak'in Istanbul'da aksi yonde islemler yaptigini? 23) Peki kim biliyor bu Meclisin 11 Nisan 1920'de Padisah tarafinda feshedilmesi sonucunda, tekrar bir secim yapilarak ikinci Meclisin Ankara'da 23 Nisan 1920'de acildigini?
       Neden bunlar onemli? Eger cocuklariniza 80 yildir "Bugun 23 Nisan, Nese Doluyor Insan" diye tarih ogretirseniz, hani 10 Yilda Yetistirdik 15 Milyon Genc Insan vardir ya, sonunda siz 80 yilda 80 milyon parazit yetistirirsiniz. Neyin, nicin, nasil yapildigini, kimin ne yaptigini, neden yaptigini bilmeden anaokulu tarihi ogretirseniz, sonunda 80 milyon ezberci, eline bayrak alip Cumhuriyet mitingi yapmaktan, Anitkabiri ziyaret etmekten baska birsey bilmeyen, Cumhuriyet'in ne oldugunu bile bilmeyen, nasil kazanildigini bilmeyen (ben dahil) suluk surusu yetistirirsiniz. 
       Iste bugunku icinde bulunulan durumun nedeni budur. Ataturk Genclige Hitabesi'nde sayar: "...memleketin butun tersanelerine girilmis, butun ordulari dagitilmis, butun kaleleri zaptedilmis..." der. Ama atladigi birsey vardir: "memleketin butun okullari zaptedilmis" demez. Iste bu okullar o, ya da bu sekilde geri alinmadigi surece bugunku durumun icinden cikmak mumkun degildir. 
       Gercekten, cani gonulden bu durumdan kurtulmak isteyen var ise cocuk okutsun. Ama benim burda bahsettigim okutma sekli oyle, doktor, muhendis, ogretmen, ya da baska birsey olmak icin ogretmek degildir. Butun bunlar teknik okumadir ki kolaydir, hepsi ogrenilir. Onemli olan "Ben" olmayi ogretmektir. Ben kimim, nerden geliyorum, nereye gidiyorum, tarihim nedir, beni ben yapan diger insanlardan ayiran nedir, ben bana dayatilan hicbirseyi kabullenmemeliyim, kendi benligim ile karar verebilmeligim, ve bunu yaparken de konu ne olursa olsun "Neden" sorusunu 10 kere 100 kere sormaliyim diye bilmelidir cocuk. Asi olmalidir. 
        Cocuk egitin cocuk... Oyle kime oy versek de bizi kurtarsa diye beklemeyi birakin !!! Bu is oyle kolay olmuyor.  Kendi cocugunuz olmasina gerek yok... Komsunun cocugu, kimsesiz cocuklar, hatta Suriyeli cocuklari egitin ... Kurtulus burdadir. Ataturk "Butun umidim gencliktedir" derken bunu kastetmistir. Odun yetistirirseniz, odun olurlar, insan yetistirirseniz insan olurlar. Yalniz unutmamak lazim, bunun meyvesini almak 30-40 yil surecektir, oyle bugunden yarina sonuc beklemeyin, sabirli olun. 100 tane egitirsiniz, 1 tanesi duz cikar, onun icin sureklilik lazimdir.