Wednesday, August 30, 2017

30 Agustos 2017 Kutlamasi


Ben pek sukreden birisi degilimdir, cunku; dua, kader, kismet, vs. gibi seylere inanmam. Ama gel gor ki, bu sabah bir kalkdim, ve yine 2015 Agustos ayinda yazdigim yazi aklima geldi: http://cemkbayram.blogspot.com/2015/08/yeni-genelkurmay-baskani-gkb.html?spref=bl Bakin yazinin sonunda ne demisim: "... Oyle bir bun gelecek ki, butun bunlari tsk ve polise yapanlar, kendilerini korumak icin silahli guc arayacaklar, ama bulamayacaklar. Bulamamalarinin nedeni silahli guclerin olmayisi olmayacak; aksine kendilerine yuzde yuz biyat etmis silahli gucleri olacak, ama bu silahli gucun basindakiler (gkb'nindan tegmenine kadar) yeterli ve gerekli bilgi, cesaret, deneyim, ve de disipline sahip olmayacklar. Hepsi sofu olacak... "

Bugunlerde okuyorum ki Pakistan'dan subay yardimi istiyorlarmis. Insan ister istemez, yazdigi birseyin oldugunu olmeden gordugu icin sukretmek istiyor. :):):) Cok mutluyum, cooook. Hani Ali Nesin "Oh canima deysin" der ya, ben de diyorum ki Beter Olun. Bunu sadece TC'nin basindaki yonetime degil Turk Milleti'ne de soyluyorum. Beter olun. Cunku: ben bu durumdan TBMM'de temsil edilen partilere oy vermis olan herkesi sorumlu tutuyorum. Alkis, alkis, alkis, 10 puan, 10 puan, 10 puan ! Cok guzel yaptiniz, aferin size !!!


Recebim! Ah Recebim! Hosaf pasalari ile nereye kadar gideceksin? He? De bi hele? Bak ABD yuzbinlerce silahi yigdi Suriye'ye. Ne yapacak bu silahlari? 3 zamana kadar anlarsin ne yapacagini. Aklinda bulunsun diye soyluyorum, ABD bosuna silah yigmaz. Bir de ABD yigdigi silahlari geri ABD'ye
goturmez. Goturmemesinin nedeni ekonomiktir. O silahlari geri goturme maliyeti, yenisini alma maliyetinden fazladir. Senin yanindaki danismanlar ya bu konulari ya bilmez, ya da zaten ABD'nin adamidirlar. Gerci TSK'nin silah envanterine bir baksaydin bunu anlardin. Ama devlet yonetimi anlayisin evlere senlik oldugu icin bakmamisindir. Sen en iyisi mi namaz kil, namaz. Iyi gelir. Cok fena sictin ama yapacak birsey de yok. Artik temizlemeye calistikca, oraya buraya bulasacak. Ne yapcan be Recebim. Bak sunu soyleyeyim: Sana garanti veriyorum, ABD seni daragacina cikardigi zaman, ipini o yanindaki danismanlar cekecek. Bir de kacarim, yuruttugum paralarlar gul gibi gecinirim diye dusunme, ABD mal varliklarina el koyarsa ki isterse butun dunyada koyar, o paralarin uzerine soguk su icersin. Bak Iran 1979'dan beri dunya piyasalarindaki taaa o zamandan kalan paralarini geri alamiyor. Yani anlayacagin, isin zor. Tek tavsiyem, Turkiye'de tabanini genisletmeye, guclendirmeye calis, aksi taktirde asacaklar seni. Cok fena hazirlaniyorlar! Ama tabi Mehmet Akif Ersoy'un hani bir dizesi vardir, gerci sen sevmezsin hem o siiri, hem de Mehmet Akif Ersoy'u, degil mi?
Ne der Mehmet Akif Ersoy: "Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. "

Ben bunu nasil okuyorum, biliyor musun?
"Doğacaktır senin hak ettigin gunler...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."

Neden boyle okuyorum? Cunku, hic kimseye birsey va'ad edilmez.
Birseyi alabilmek icin calismak lazim. Calistiktan sonra, o sey hak edilir, dolayisiyla kazanilir. Bunu insanlar va'ad olarak algilarlar. Neyse anlayan anladi. Anlamayana da davul zurna az,

Simdi yine ici bos 30 Agustos kutlamalari yapiliyor. Ici bos duyorum, cunku; vatanin her karisi isgal altinda ama bizim salak milletimiz hala zafer kutlamalari yapiyor. Hangi zaferi kutluyorsunuz? Adam size demedi mi "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz!" diye? Siz ne yaptiniz? Gobek tasinda yuvarlandiniz, keyfinize keyif kattiniz! Simdi zaferi kendiniz kazanmis gibi kutlamalar yapiyorsunuz? Bu kutlamalari yapabilmeniz icin, kendiniz ilk once dusunun ben hangi zaferi kazandim diye? Eger varsa bir zaferiniz kutlayin ! Ama memleketin her kosesi Almana, Araba, ABDliye, Yahudiye, ona buna satildi ise, sunu da anlayayin: bu memleket artik sizin degil, toprak kime ait ise onundur. Sizinkisi zugurt kutlamasidir. Bakin FIlistin'e ne oldu? Siz simdi Yahudilerin Filistini silah zoruyla aldigini da zannediyorsunuzdur, cunku: okumuyor, ondan bundan tarih dinliyorsunuzdur. Turkiye'nin sonu geliyor, az kaldi. Siz boyle zafer kutlamalari yaparken, ustunde yasadiginiz topragi, icinden yasadiginiz evi, baginizi, bahcenizi, ormaninizi adamlar basip parayi aliyor. Ne diyelim? "Zaaabaaaaha gadar dans!"








Friday, August 25, 2017

Yeni Parti

Bhaahaha...

Bu benim gulmem her zaman oldugu gibi. Yani "Unutulanlar disinda, degisen birsey yok". Son gunlerde orda burda okuyorum. Aksener midir, paksener midir, yoksa sener sen midir, nevi sahsina munhasir bir zat parti kuracakmis. Kursun varsin, ben de kuracam bir parti, hatta ben Haluk Levent'in kurdugu AHBAP partisini destekliyorum. Bugun aday olsun, aninda oyumu vericem.

Bu nevi sahsina munhasir kisiye benim sorularim sunlar olur: 1)  Madem bu kadar erkek idin de, neden bu zamana kadar bekledin? 2) Parayi nerden buldun? 3) Ekmeleddin efendi aday gosterildiginde, bu erkekligin neredeydi? Ben cevabini vereyim: Bu zamana kadar bekledin, cunku: ABD sana icazeti simdi verdi. Para ABD, ya da ABD'nin kurum, kurulus, ve/veya Turkiye'deki ajanlarindan geliyor. Ekmeleddin'e de ses cikartamadin, cunku: ekmeleddin ABD'nin adayi idi. Hadi yine kur, alacaksin babayi, oturacaksin oturdugun yere.

Beni rahatsiz eden o degil. Beni rahatsiz eden: Orda, burda, son gunlerde yok Osman Pamukoglu da katiliyor, yok gorusecek, yok oyle, yok boyle diye cikan haberler. Ulan, madem erkeksiniz, Osman Pamukoglu'ndan neden medet umuyorsunuz? Haberlerin hepsi de yalan. Bakin HEPAR'a 2009 ve 2013 yillari arasinda 5-6 aradasla, o ya da bu sekilde destek vermis, yardimci olmus, arastirma yapmis kisi olarak sunu soyleyeyim: 1) Osman Pamukoglu'na boyle bir teklif ile gidebilecek bir buzuge sahip hic kimse yok Turkiye'de. Nedeni ise Osman Pamukoglu'nun ABD'den icazeti yok. 2) Bir teklif ile gidilse bile, o teklif kesinlikle, Osman Pamukoglu'nun kabul etmeyecegi bir teklif olacaktir ki amac "Biz teklif ettik, kendisi gelmedi" pisligini atmak. 3) Osma Pamukoglu'nun golgesinden bile korkar bu nevi sahsina munhasir kisi, cunku: Pamukoglu'nun bu partiye girmesi demek, 1-2 yil icinde partiyi ele gecirmesi demektir. 4) Osman Pamukoglu'nun ideolojisi ile bu zat ve yanindakilerin, tipki Y-CHP, MHP gibi partilerin oldugu gibi, ideolojileri cok farklidir.  Soyle anlatayim: bakin Turkiye'de ABD'den icazeti olmayan hic kimse General yada Amiral olamaz. Osman Pamukoglu aradan kacirilmis 1-2 general/amiral'den birisidir ki o da zorunluluktan yapilmistir. Nasil oldugunu  dinlemek anlamak isteyenler "Kan Uykusu" Belgeseli'ni izlesinler.

Butun bunlari soyledikten sonra, bugun 25 Agustos 2017, tarihe not duselim: Y-CHP'nin oyu kac? %25 diyelim. MHP'nin oyu kac? %15 diyelim. Yani toplam %40. Parti kurulduktan sonra bu %40'i bolusecek 3 parti olacak. Ya Y-CHP, MHP ve Yeni Parti. Ya da MHP AKP'ye katilirsa, AKP, Y-CHP ve Yeni Parti. Sonuc: Bu 3 partinin alacagi toplam oy %40'in altinda olacaktir. Alin size bir teknik analiz. Musait gordugunuz sekilde kullanin.

Hadi eyvallleeeeehhhhh !!!!




Tuesday, July 18, 2017

50 Milyon, 50 milyon, 50 Milyon

Hani butun CHP'liler ve bilmemnemin gazetesi bile olamayacak kalitede, Fethullah'in sag kolu, yalaka, Soner Yalcin haric sozum ona "duayen" gazetecilerin gazetesi Sozcu, sanki Turkiye'de baska sorun kalmamis gibi RTE niye 50 milyon dedi diye dusunup duruyorlar ve halkin beynini bu konu ile dolduruyorlar ya? O dusunmeleri aptalliklarindan, ve dunya gezip gormedikleri icin oluyor, biraz da kapasiteleri olmadigi icin yazacak konu bulamadiklarindan oluyor. Mahalle karisi gibi dedikodu yapiyorlar. Sozde cok biliyorlar, hesap kitap yapiyorlar, onun oyu ile bunun oyunu topladik, 50 milyon degil 49 milyon ediyor falan diye. Eeee insan salak olunca, boyle oluyor. Hal boyle olunca sorunlari konusmak yerine, o bunu dedi, bu bunu dedi, muhtar bana kodu, emmim muhtara kodu muhabbeti yapiyorlar. RTE'nin danismanlari bunlardan akilli, haliyle. Yag kafaliyi kastetmiyorum, ABD'li danismanlarini kastediyorum. Soyle bir soru sorayim: Siz RTE'nin yerinde olsaydiniz, ve olene kadar basta kalmak isteseydiniz, kime yatirim yapardiniz? Ben soyleyeyim: genclige, hemen onlarin beynini yikardim modern cagin beyin yikama araclari ile (yani okullar). Ama tabi yeni nesil yetisene kadar idare etmek lazim, yani biraz da orta yasa yatirim yapmak gerekiyor. Hatta gocmen ulkelerinin bir felsefesi vardir (Almanya bu felsefeyi kabullenmemistir, ve yasadigi asimilasyon sorunlari bundan dolayidir). Derler ki, gocmen gelen ilk nesil kayip nesildir, onlari asimile edemezsiniz, onun icin ikinci nesile yatirim yapmaniz lazim ki ikinci nesil anne babalarinin geldigi yeri unutsun, bizim olsun. Evet yani okul cagindaki cocuklar! Tercihen 7 yasindan baslayarak, en az 12 yil beyinlerini yikayacaksin. Ornek verelim: ABD'de her sabah ilk okulda (eyaletine gore, hatta okul bolgesine gore degisebilir, benim gordugum boyle), ulkeye, devlete, vatana, bayraga baglilik yemini ettiriyorlar. Ama yukarida da dedigim gibi orta yas da lazim bu cocuklar yetisene kadar. Simdi sorayim: Turkiye'nin 40 yasinin altindaki nufusu kac? Hee, simdi gidin arastirin, bulun, ondan sonra 50 milyon sayisi ile bir karsilastirin bakalim. Yaaaa, siyaset devlet kavgasidir, devlet kavgasi da cihan kavgasidir. Oyle beyinsiz insanlarin ve capsiz gazetecilerin becerebilecegi bir is degildir. Kafanin calismasi gerekiyor.

Not: Yine bu blogda bir yerde, bir zamanlar Anitkabir kaldirilacak yazmistim. Bana inanan muhtemelen olmamisti, ama tekrar yineliyorum: Anitkabirin ilk once yeri degistirilecek, ondan sonra da Anitkabir ortadan kaldirilacak. Oyle bazi kendini yazar zanneden, ancak gunluk cerez yazilar yazabilen kisilerin, biz gidip nobet tutariz, demesi ile falan bu degismez. Hadi engelleyebiliyorsan engelle bakalim!


Tuesday, July 11, 2017

Ihanetin Belgesi


Every day, tens of thousands of Turkish citizens are walking to demand justice. We began in Ankara on 15 June and we are marching to Istanbul, walking for almost 20km (13 miles) every day. We are demanding justice and the rule of law for everyone living in Turkey.
This is a long journey – 432km. The walkers have endured heavy rains on the mountains and scorching heat along the plains. Our numbers have already exceeded 40,000, and we expect tens of thousands more to join us over the coming days. A chant resonates in my ear all day long: “Hak, hukuk, adalet” – rights, law and justice.
Regardless of our political views, we are united under one single cause: justice. We walk peacefully. We do not respond to the laying of bullets on the road in front of us, or the manure dumped on our camping sites. When bullies try to provoke us with insults we respond only with applause. Our peaceful but steely determination is our greatest asset.
There is no precedent for this in our republic's history, brought on by a regime which seeks mainly to protect itself
Last July, Turkey suffered an attempted coup. But a second, more insidious coup took place five days later, when the Justice and Development party (AKP) government declared a state of emergency, suspending the rule of law and parliamentary democracy. Since then Turkey has been ruled by decree. The government has sacked around 105,000 civil servants without any proper explanation. It has arrested large numbers of academics, journalists, and even members of parliament, on politically motivated charges. Fear has started to reign in our society.
To make things worse, in April the government sponsored a referendum to give the president sweeping new powers. Although the Organisation for Security and Cooperation in Europe said the referendum was conducted unfairly and unlawfully, and short of the standards set by the Council of Europe, the AKP used it to consolidate its one-man authoritarian rule, making the state of emergency permanent.
Injustice, arbitrariness and discrimination have become defining features of the AKP regime. That is why we are demanding justice first. The “right to justice” is a basic human right. It encapsulates the cardinal principles of rule of law: independent courts and judiciary, the right to a fair trial and equal access to the law for all citizens.
Kemal Kilicdaroglu, leader of Turkey’s main opposition Republican People’s Party (CHP), waves to people during a march from Ankara to Istanbul.

 Photograph: Sedat Suna/EPA
The authoritarian regime has stripped away this right from Turkish citizens. Our country’s highest court has declared itself powerless and incompetent to review the legality of the laws decreed by the government. Judges who attempt to be independent and impartial face immediate removal and criminal indictment. Lawyers who represent political opponents of the regime face the prospect of arrest. On Wednesday, the director of Amnesty International Turkey and several other prominent human rights activists were detained without cause. Our prisons are at capacity: criminals are being released early to make way for political dissidents and journalists. Where individuals are investigated or indicted, their families too can lose their legal rights. Collective punishment has re-emerged.
Advertisement
The new authoritarianism in Turkey is characterised by a parliament that has only limited powers of legislation, by newspapers that misrepresent the facts and often amount to a government-sponsored megaphone that smears any opposition, by courts that merely sign off decisions taken elsewhere, and by expensive government rallies sponsored by state funds. Meanwhile, public demonstrations are almost always prohibited by law – this is despite the fact that the right to protest injustice is recognised by the Universal Declaration of Human Rights. This is a crisis, with no precedent in our republic’s history, brought on by an authoritarian regime that seeks mainly to protect itself.
We are not alone. The world is seeing a rise of extremists, illiberal populists and dictators. There are important differences in the degree of oppression, but there are also commonalities. Dictators learn from one another. They conspire together against democracies. They ruin their countries and force their people to seek refuge abroad. How should liberal democrats respond? We need to develop and share internationally new democratic means to challenge the powers of illiberal populists and the new generation of dictators.

'We've lost democracy': on the road with Turkey's justice marchers


Read more
The only principled response to this authoritarian challenge is to renew and strengthen our commitment to democratic values. And that must come from words and deeds that instil hope. Hope is contagious. I see it grow every day on the tired but resolute faces of those who walk beside me. Solidarity breeds courage. Soon hundreds of thousands will join us.
As our numbers grow, so does our collective sense of courage. Our walk indicates our determination to defend freedom of expression and our right to peaceful demonstration in Turkey. We are walking to remind those who choose to rule by decree and intimidation that ours is a social contract: we, as citizens, submit to the authority of the state in exchange for the protection of our rights.
We are walking to restore that contract; we are walking to restore democracy, justice and our hard-earned fundamental freedoms. We are walking to lift the deceptive veil of “democracy” from what is in fact a harsh authoritarian regime. Our march will end at the gates of the prison in Istanbul that houses so many of this regime’s victims. But we hope it will mark the beginning of a new societal movement for justice, one that will resonate beyond Turkey’s borders.


TURKCE TERCUMESI:


DUVAR – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün İstanbul’a ulaştığı sıralarda İngiliz gazetesi The Guardian için bir makale kaleme aldı. CHP lideri, ‘Türkiye’nin otoriterliğe kayışını durdurmak için yürüyoruz’ başlıklı makalede, ‘adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılığın AKP rejimini tanımlayan özellikler haline geldiğini’ yazdı.
Makalenin tam metni şöyle:
‘ONBİNLERCE KİŞİ DAHA KATILACAK’
Her gün onbinlerce Türkiye vatandaşı adalet talebiyle yürüyor. 15 Haziran’da Ankara’dan başladık ve her gün yaklaşık 20 kilometre yürüyerek İstanbul’a gidiyoruz. Türkiye’de yaşayan herkes için adalet ve hukukun üstünlüğü talep ediyoruz.
Bu, uzun bir yolculuk – 432 kilometre. Yürüyenler dağlarda yoğun yağmur, yaylalarda kavurucu sıcaklara karşı koydu. Sayımız şimdiden 40 bini geçti ve önümüzdeki günlerde onbinlerce kişinin daha bize katılmasını bekliyoruz. Bütün gün kulaklarımda bir slogan çınlıyor: ‘Hak, hukuk, adalet’.
Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, tek bir dava için birleşmiş durumdayız: Adalet. Barışçıl biçimde yürüyoruz. Önümüzdeki yola serilen kurşunlara veya kamp alanlarımıza bırakılan gübreye tepki göstermiyoruz. Bizi hakaretlerle provoke etmek isteyenlere sadece alkışla yanıt veriyoruz. Barışçıl ama çelik gibi olan irademiz, en değerli varlığımız.
Türkiye geçen temmuzda bir darbe girişimine sahne oldu. Fakat beş gün sonra, AKP hükümeti olağanüstü hal ederek hukukun üstünlüğünü ve parlamenter demokrasiyi askıya aldığında ikinci ve daha sinsice bir darbe meydana geldi. O günden beri Türkiye kararnamelerle yönetiliyor. Hükümet doğru düzgün bir açıklama yapmaksızın yaklaşık 105 bin devlet memurunu görevden aldı. Siyasi suçlamalarla, çok sayıda akademisyeni, gazeteciyi ve hatta milletvekillerini tutukladı. Toplulumuza korku hükmetmeye başladı.
‘AKP REJİMİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ…’
İşleri daha da kötüleştirecek biçimde, hükümet nisan ayında cumhurbaşkanına geniş yetkiler veren bir referandum düzenledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) referandumun adil olmayan ve hukuksuz bir biçimde düzenlendiğini, Avrupa Konseyi standartlarının altında kaldığını açıklamasına rağmen, AKP olağanüstü hali kalıcı hale getirerek bu oylamayı kendisinin tek adam yönetimini güçlendirmek için kullandı.
Adaletsizlik, keyfilik ve ayrımcılık AKP rejiminin tanımlayıcı özellikleri haline geldi. Öncelikle adalet talep etmemizin nedeni de bu. Adalet hakkı, temel bir insan hakkı. Hukukun üstünlüğünün esas ilkelerini kapsıyor: Bağımsız mahkemeler ve bağımsız yargı, adil yargılanma hakkı ve bütün vatandaşların hukuka eşit biçimde erişimi…
‘HAPİSHANELERDE YER KALMADI’
Otoriter rejim Türkiye vatandaşlarını bu haktan mahrum bıraktı. Ülkemizin en yüksek mahkemesi, hükümetin kararnameyle çıkardığı yasaları gözden geçirmek konusunda kendi kendisini yetkisiz ve yetersiz ilan etti. Bağımsız ve tarafsız davranmaya çalışan hâkimler hemen görevden alınıyor ve haklarında iddianame hazırlanıyor. Rejimin siyasi muhaliflerini savunan avukatlar tutuklanma riskiyle karşı karşıya. Çarşamba günü, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü ve bazı önde gelen insan hakları savunucuları sebep gösterilmeksizin gözaltına alındı. Hapishanelerimizde yer kalmadı: Siyasi muhaliflere ve gazetecilere yer açmak için suçlular erken tahliye oluyor. Kişiler hakkında soruşturma açıldığında veya iddianame hazırlandığında, aileleri de yasal haklarını kaybedebiliyor. Toplu cezalandırma yeniden ortaya çıktı.
‘GAZETELER HÜKÜMET MEGAFONU GİBİ’
Türkiye’deki yeni otoriterliğin özellikleri şunlar: Sadece sınırlı bir yasama gücüne sahip olan bir parlamento; gerçekleri çarpıtan ve her tür muhalefete iftira atarak çoğunlukla hükümet destekli megafonlara dönüşmüş gazeteler; işleri başka yerlerde alınmış kararları imzalamaktan ibaret olan mahkemeler ve devlet kaynaklarını kullanarak düzenlenen maliyetli hükümet mitingleri. Bu arada, ‘adaletsizliği protesto etme’ hakkının Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’nde tanınmış olmasına rağmen, kitlesel gösteriler neredeyse yasayla yasaklanmış durumda. Bu, sadece kendisini korumayı amaçlayan otoriter bir rejim tarafından yaratılmış ve cumhuriyetimizin tarihininde bir benzeri olmayan türden bir kriz.
‘YALNIZ DEĞİLİZ’
Yalnız değiliz. Dünya aşırılıkçıların, dar görüşlü popülistlerin ve diktatörlerin yükselişine sahne oluyor. Baskı derecelerinde önemli farklılıklar söz konusu ancak ortak yanlar da var.Diktatörler birbirlerinden öğreniyor. Demokrasilere karşı birlikte hareket ediyorlar. Ülkelerini mahvediyorlar ve kendi halklarını yurtdışında yaşamaya zorluyorlar. Liberal demokratlar buna nasıl yanıt vermeli? Dar görüşlü popülistlerin ve yeni nesil diktatörlerin iktidarlarına meydan okumak için uluslararası çapta yeni demokratik araçlar geliştirmeli ve bunları paylaşmalıyız.
Bu otoriter meydan okumaya verilecek tek ilkeli yanıt, demokratik değerlere bağlılığımızı yenilemek ve güçlendirmektir. Ve bu, ümit verici sözcükler ve eylemlerle yapılmalı.  Umut bulaşıcıdır. Benimle birlikte yürüyenlerin yorgun ama kararlı yüzlerinde, umutlarının her gün arttığını görüyorum. Dayanışma cesaret doğurur. Kısa süre içinde yüzbinlerce kişi bize katılacak.
‘DEVLET OTORİTESİNİ BİR ŞARTLA KABUL ETTİK’
Sayımız arttıkça, kolektif cesaret hissiyatımız da artıyor. Bu yürüyüş, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkını savunma kararlılığımızı yansıtıyor. Ülkeyi kararnamelerle ve korkuyla yönetmeyi tercih edenlere, toplumsal bir sözleşme yapmış olduğumuzu hatırlatmak için yürüyoruz: Biz vatandaşlar olarak devlet otoritesini, haklarımızın korunması karşılığında kabul ediyoruz.
Bu sözleşmeyi yeniden tesis etmek için yürüyoruz; demokrasiyi, adaleti ve güçlükle kazanılmış haklarımızı yeniden tesis etmek için yürüyoruz. Esasında sert bir otoriter rejimin üzerindeki yanıltıcı ‘demokrasi’ örtüsünü kaldırmak için yürüyoruz. Yürüyüşümüz İstanbul’da, bu rejimin çok sayıda kurbanını ağırlayan hapishanenin kapılarında sona erecek. Fakat bunun, Türkiye’nin sınırları dışında da yankı bulacak türden, adalet için yeni bir toplumsal hareketin başlangıcı olmasını umuyoruz.”



Friday, June 16, 2017

ADALET

Hakim: Neye guluyorsun?
Sanik: Duvarda adalet yaziyor da, ona guluyorum!
Yil:1972
Hakim: Ali Elverdi
Sanik: Deniz Gezmis

Simdi, "Adalet" icin yuruyen ana muhalefet "liderine" diyorum ki: Siz kis uykusunda miydiniz? Bu ulkede adalet hic olmadi ki.

Biraz daha geri gidelim. Hani Zulfu Aga'nin pesinden bilip bilmeden gidip "Leylim Ley" diye sarki soyluyorsunuz ya. Ha! O sarkinin sozu kime ait? Sabahattin Ali. Peki Sabahattin Ali 1933'de Sinop Cezaevi'nde kimi elestirdigi icin yatti? Ya biraz okuyun, okuyun!

Daha geri git. Abdulhamit kimleri Malta'ya tikti?

Daha ileri saralim. Yil 2014. Ana Muhalefet'in sozde lideri Ekmel midir, nedir, bir hiyari Cumhurbaskani adayi gosteriyor.O kadar adaletli bir parti ki ana muhalefet partisi, tavuk surusunun icinden 20 tane tavuk cikip da "lan bu hiyar kimdir, biz kabul etmiyoruz, bizim adayimiz budur diyemiyor".

Simdi gelmis "Adalet" icin yuruyormus. Cevabim aynen sudur: "Don de arkani gorem". Ben senin ne yapmaya calistigini cok iyi biliyorum! Soyle, bakalim, bu yuruyus direktifi nerden geldi? Sen oyle kendi basina karar verebilecek karakterde bir adam degilsin! Acik ve net olarak soyluyorum: "Kesinlikle desteklemiyorum".

Bu ulkede parasi olan hicbir zaman hapse girmemisdir. Neden son zamanlarda olanlari yadirgiyorsunuz ki. Eyy CHP'liler: Siz hangi Turkiye'de yasiyordunuz? Hapse giren, ya da asilanlar hep garibandir. Yemisim senin adaletini. Bu pislik o kadar buyuktur ki, ne yazikki herkesin tek tek hiyakesini bilmiyorum ama, Mustafa Pehlivanoglu isimli 22 yasindaki cocugu Turk Devleti ailesine bile haber vermeden asmistir, Ailesi, asilmasindan 3 gun sonra, cocuklarini hapishanede ziyarete gittiklerinde asildigini ogrenirler. Keske herkesin hikayesini tek tek bilebilsem. Isin daha vahim tarafi, bu cocuk MHP ve Ulku Ocaklari tarafindan kullanilan bir cocuk. Ama, iddia ediyorum: bugun gidin sorun bircok ulkucu ya da MHP'liye,ne bu cocugu bilirler, ne de digerlerini. Esasinda butun bu cocuklar hakkinda kitap yazilmasi lazim bilgiler kaybolmadan.

Ali Elverdi denen sozde hakim Deniz Gezmis, Huseyin Inan, ve Yusuf Aslan'in idamlarinda bizzat bulunmustur. Muhtemelen dunyada idam karari verdigi insanlarin infazinda bulunan baska bir hakim yoktur. Gelmis bana simdi kindar nesilden bahsediyorsunuz? Kindar nesilleri kim, ne zaman yetistirmeye basladi? Adamin ici icine sigmiyor ki asildiklarini gorecek ve tatmin olacak. Ustune ustluk bu cocuklarin idam kararinda Askeri Yargitay Bassavcisi Nahit Saclioglu'nun serhi vardi ki, teamullerde serhli idam cezalari infaz edilmez. Ama guzel bir not da duseyim buraya: Ali Elverdi denen serefsiz 86 yasinda yemek yerken bogularak olmus. Bu da bize zugurt tesellisi olsun.

Ulkeyi 70 yilda getirdiginiz yer ortada. Simdi alin, bukup, bukup, ne istiyorsaniz onu yapin.


Friday, May 19, 2017

19 Mayis Mesaji

       Bir 19 Mayis daha feyizbukta, Anitkabir'de, bir de birkac yerde yuruyusler ile kutlaniyor. Yani anlayacagimiz, yine ici bos kutlamalar. 1940'larda baslayan ve daha sonra da Kenan Evren ile kuvvetlenen gardrop Ataturkculugu yani. Neden ici bos peki?
       Soyle anlatayim. 7'den 70'e, bu kutlamalari yapanlarin icinde (tarihciler haric) su sorularin cevabini bilen var mi? 1) Ataturk neden Samsun'a cikmistir da Sinop, Kastamonu, Rize, Trabzon, Artvin vs gibi yerlere cikmamistir? 2) Neden 16 Mayis'da Istanbul'dan ayrilmistir da 17 Mayis, ya da 16 Haziran'da, ya da Nisan'da ayrilmamistir? 3) Ataturk Samsun'a ciktiktan sonra , neden ilk once Amasya'ya gitmistir, ondan sonra Erzurum'a ve daha sonra Sivas'a gitmistir? Neden Van'a, ya da Ardahan'a, ya da Kars'a gitmemistir? 4) Neden iki kongre yapilmistir? 5) Erzurum Kongresi ile Sivas Kongresi'nin farki nedir? 6) Kim biliyor peki Erzurum Kongresi'ne kac delege ve nerelerden, Sivas Kongresi'ne kac delege ve nerelerden geliyor ya da gelebiliyor? 7) Kac kisi biliyor peki Sivas Kongresi sirasinda ve sonrasinda Ataturk'un saatlerce (7-8-10 saat boyunca) telgraf basinda Istanbul Hukumeti, ve Padisah Vahdettin ile telgraf karsisinda atistigini? Ve neden yaptigini? 8) Kim biliyor peki Sivas Kongresi'nden sonra Ataturk'un geri Amasya'ya gittigini ve orada Istanbul'un temsilcileri ile masaya oturdugunu? 9) Kim biliyor Ankara'ya gelmeden once Ataturk'un  ugradigi diger yerleri, mesela Malatya, ve neden buralara ugradigini? 10) Kim biliyor peki Ali Galip ve buna benzer kisilerin Ataturk'u defalarca tutuklama ya da oldurmeye calistigini, ve Ataturk'un bunlari nasil engelledigini. 11) Kim biliyor peki sadece Erzurum Kongresi'nin maliyetinin 1420 Osmanli Lirasina ve Ataturk'un kendi biriktirdigi para olan 800 Osmanli Lirasina mal oldugunu, yani sadece Erzurum Kongresi'nin maliyetinin (delegelerin gelme gitme paralari haric, sadece Erzurum'da harcanan para) 2220 Osmanli Lirasi oldugunu? 12) Kim biliyor peki o zamanlarda 1 Osmanli Lirasinin 6.615 gram (6 gram ile 7 gram arasi) saf altin alabildigini? Yani 2220 Osmanli Lirasi 14685 gram altin alabildigini. Bugunun parasi ile 1 gram altinin 40 ABD dolari oldugunu varsayarsak, sadece Erzurum Kongresi'ni yapmak icin harcanan paranin 587400 ABD dolarina denk geldigini kim biliyor? 13) Peki Ataturk'un cebinden harcadigi para haric, kim biliyor bu paranin nereden toplandigini? 14) Peki kim biliyor sadece Erzurum'dan Sivas'a gidebilmek icin Erzurum'daki Osmanli Bankasi'ndan 1000 Osmanli Lirasi borc alindigini, ve Erzurum'daki Osmanli Bankasi Muduru'nun bilmemne Scmidt ya da buna benzer bir isimde bir Yahudi olddugunu, ve parayi vermemek icin son ana kadar bankaya gelmedigini? Gelmemesi durumunda 6-7 kisinin 2-3 somun ekmek ve 5-6 tane yumurta ile yola cikmak uzere oldugunu? 15) Kim biliyor Rauf Orbay dahil, Ataturk'un yanindakilerin buguk cogunlukla Amerikan Mandasini istediklerini ve bunu istemekden de ote, yapabilmek icin Ataturk'u kongre baskani sectirmek istemediklerini? 16) Kim biliyor peki Sivas Kongresi'nden ABD Kongresi'ne Amerikan Mandasi olunabilmesi icin bir calisma yapilmak uzere temsilciler gonderilmesinin telgraf ile istendigini? Ve Ataturk'un buna neden izin vermek zorunda kaldigini? 17) Peki kim biliyor vatanseverlik haricinde cogu konuda Kazim Karabekir, Fevzi Cakmak, Rauf Orbay vb. Ataturk ile tamamen zit gorusde olduklarini? 18) Kim biliyor peki Ankaraya kadar ortada hic olmayan Ismet Inonu'nun ne zaman ve ne sekilde olayin icine girdigini? 19) Peki kim biliyor neden Kayseri, Cankiri, degil de, Ankara'nin toplanmak icin secildigini? 20) Peki kim biliyor Meclisin Toplanmasi icin iki dereceli secim yapildigini ve bu secimde birden fazla (Ittiat Terakki, Mudafayi Hukuk Cemiyetleri, vs) grubun (partinin) secimlere girdigini? 21) Peki kim biliyor bu secimler sonucunda ortaya cikan vekillerin 23 Nisan 1920'de Ankara'da degil de Ataturk'un buna karsi olmasina ragmen 11 Ocak 1920'de Istanbul'da toplandigini, ve Ataturk'un de bir vekil secilmesine ragmen Istanbul'a gitmedigini, ama 1-2 kisi haricinde tum vekillerin Istanbul'a gittigini? 22) Peki kim biliyor Ataturk'un direktiflerine karsi gelerek Fevzi Cakmak'in Istanbul'da aksi yonde islemler yaptigini? 23) Peki kim biliyor bu Meclisin 11 Nisan 1920'de Padisah tarafinda feshedilmesi sonucunda, tekrar bir secim yapilarak ikinci Meclisin Ankara'da 23 Nisan 1920'de acildigini?
       Neden bunlar onemli? Eger cocuklariniza 80 yildir "Bugun 23 Nisan, Nese Doluyor Insan" diye tarih ogretirseniz, hani 10 Yilda Yetistirdik 15 Milyon Genc Insan vardir ya, sonunda siz 80 yilda 80 milyon parazit yetistirirsiniz. Neyin, nicin, nasil yapildigini, kimin ne yaptigini, neden yaptigini bilmeden anaokulu tarihi ogretirseniz, sonunda 80 milyon ezberci, eline bayrak alip Cumhuriyet mitingi yapmaktan, Anitkabiri ziyaret etmekten baska birsey bilmeyen, Cumhuriyet'in ne oldugunu bile bilmeyen, nasil kazanildigini bilmeyen (ben dahil) suluk surusu yetistirirsiniz. 
       Iste bugunku icinde bulunulan durumun nedeni budur. Ataturk Genclige Hitabesi'nde sayar: "...memleketin butun tersanelerine girilmis, butun ordulari dagitilmis, butun kaleleri zaptedilmis..." der. Ama atladigi birsey vardir: "memleketin butun okullari zaptedilmis" demez. Iste bu okullar o, ya da bu sekilde geri alinmadigi surece bugunku durumun icinden cikmak mumkun degildir. 
       Gercekten, cani gonulden bu durumdan kurtulmak isteyen var ise cocuk okutsun. Ama benim burda bahsettigim okutma sekli oyle, doktor, muhendis, ogretmen, ya da baska birsey olmak icin ogretmek degildir. Butun bunlar teknik okumadir ki kolaydir, hepsi ogrenilir. Onemli olan "Ben" olmayi ogretmektir. Ben kimim, nerden geliyorum, nereye gidiyorum, tarihim nedir, beni ben yapan diger insanlardan ayiran nedir, ben bana dayatilan hicbirseyi kabullenmemeliyim, kendi benligim ile karar verebilmeligim, ve bunu yaparken de konu ne olursa olsun "Neden" sorusunu 10 kere 100 kere sormaliyim diye bilmelidir cocuk. Asi olmalidir. 
        Cocuk egitin cocuk... Oyle kime oy versek de bizi kurtarsa diye beklemeyi birakin !!! Bu is oyle kolay olmuyor.  Kendi cocugunuz olmasina gerek yok... Komsunun cocugu, kimsesiz cocuklar, hatta Suriyeli cocuklari egitin ... Kurtulus burdadir. Ataturk "Butun umidim gencliktedir" derken bunu kastetmistir. Odun yetistirirseniz, odun olurlar, insan yetistirirseniz insan olurlar. Yalniz unutmamak lazim, bunun meyvesini almak 30-40 yil surecektir, oyle bugunden yarina sonuc beklemeyin, sabirli olun. 100 tane egitirsiniz, 1 tanesi duz cikar, onun icin sureklilik lazimdir.




Friday, April 7, 2017

Allah Sirali Olum Versin

Hani derler ya "Allah sirali olum verin diye" ... Iste aynen oyle oluyor bugunlerde. Ilk once SSCB oldu. Sonra Irak, sonra Afganistan, sonra Libya, sonra Misir, simdi Suriye, ondan sonra sirada Turkiye var. Ondan sonra Iran olabilir. Turkiye ve Iran da oldu mu, ABD orta asyayi Akdeniz'e baglar artik. Tabi Iran'a gerek yok simdilik, ama eminim ki onu da oldurmeye calisacak. Olay tamamen Rusya'nin yani Putin'in olur vermesine bakiyor. Putin tamam dedigi anda ilk once Suriye'nin ipi cekilecek, daha sonra Turkiye'nin. Eger Putin olur derse, tahminim Suriye onumuzdeki kisi gormez. Turkiye'ye gelince hani diyorlar ya Evet cikarsa bolunuruz, onun icin Hayir deyin diye. Yalan, kuyruklu yalan. Rusya tamam dedigi anda Turkiye de bolunecek. Ha, Evet cikarsa tipis tipis sikinti cikmadan bolunecek, Hayir cikarsa, bagirttira bagirttira bolunecek. Olay budur.

Putin neyi bekliyor? Ya da belkide evet dedi bile. Sadece Rusya'nin cikarlarini korumayi. Yoksa Suriye, Turkiye, ya da Iran'in kara kasi kara gozune asik degil. Dedigi sey "ben olmadan olmaz, hasta adamdan ben de pay alicam".

Simdi bak gordunuz mu Ataturk ne guzel kurdu ulkeyi, ne gunlere geldik, Ataturk Devrimleri'ne bagli kalinsaydi butun bunlar olmazdi demeyin. Cunku; o dusuncede yanlis. Turkiye Cumhuriyeti'nin hatta Ortadogu'nun 1920'lerden bugunlere kadar gelebilmesinin tek garantoru SSCB idi. Bakiniz SSCB 1917'de kuruldu. Atatturk TC'yi 1923'de kurdu, ama kurdugu gunden beri esasinda bu savas kaybedilmisdi. Bugunlere kadar gelinebilmesinin 3 nedeni var. Birincisi Ataturk hayatta iken bati ulkeleri Turkiye'ye dokunmaya cesaret edemediler, onun icin Ataturk'un ortadan kaldirilmasi gerekiyordu, ve kaldirildi. Ikincisi kaldirdilar ama ortaya bu sefer kendi besleyip buyuttukleri Hitler cikti (ilgincdir esasinda, Ataturk olur, akabinde Hitler Polonya'ya girer, bu hic dusunulmus mudur?), ucuncusu ise ikinci dunya savasi biter ve soguk savas ortaya cikar. Soguk savas doneminde Ortadogu'nun koruyucus SSCB'dir. SSCB olmasa idi, Ataturk oldukten sonra o bolge simdiye kadar 10 kere dagilirdi. Dikkat ediniz ki Orta Dogu 1991'de dagilmaya basladi. Peki SSCB ne zaman yikildi? 1989-1991 arasi. Vay vay vay. Yoksa, Atatuk TC'yi kurdu, guzel seyler yapti, falan filan, butun bunlar okulda ogretilen ici bos seylerdir. Tabiki Ataturk buyuk adamdir, cok guzel seyler yapmistir, ama yaptiklari Temmuz 1919'da, Agustos 1919'da, 23 Nisan 1920'de, 29 Ekim 1923'de, 11 Kasim 1938'de, 1941'de, 1950'de 1952'de, 1960'da, 1972'de, 1980'de, 1990'da, 2002'de defalarca yenilgiye ugramistir. Neden? Neden? Neden? Cunku; Alismamis kicta don durmazmis. Ne demek bu? Yenilikler tepeden inme olursa, taban da buna hazir olmazsa, don duser. Ataturk bunu bilmiyor muydu? Biliyordu. Nerden biliyoruz bildigini? Ne demistir? "Ogretmenler Cumhuriyeti biz kurduk, onu yasatacak sizlersiniz". Gayet acik. Peki ya bunu bati bilmiyor muydu? Elbette biliyordu, ve o nedendendir ki 1941'de ilk once Milli Egitim Bakanligi'ni ele gecirmislerdir. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Hani Gorbachev Perestroika (Yeniden Yapilanma) ve Glasnost (Acilim) ilan etti ya. Adam koca SSCB'yi iki gunde komunizm'den kapitalist duzene cevirdi. Hic gerekli kurum kuruluslar var mi, yok mu, denetleme mekanizmalari var mi, yok mu sormadan. Koca ulkenin icine etti tabi. Artik onu da mi kandirdilar bilemiyorum. Ilk kandirilan odur belki de!

Simdi, bazi kimselerin bize bisey olmaz, dag gibi ordumuz var dedigini duyar gibi oluyorum. Uzulerek soyluyorum ki, ordunuz samar oglanina donmustur. Hani Mr. Ozal 1990'larda demisti ya "Bu orduyla bir is yapilmaz" diye. Haaa. Onu dusunun ve onun 1000 kat kotusunu dusunun. O kadar kotudur Turk Ordusu'nun durum. Hani eskiden bir geyik vardi "24 saatte Atina'ya gireriz" falan diye. Simdi tam tersi oldu. 24 saatte tum Guneydogu Anadolu ve Dogu Anadolu'yu kaybedersiniz. Kaldi ki, ordu olsa ne yazar. Her orduyu etkin kilan hazinedir. Hazine tam takir, kuru bakir olursa, ordu bir ise yaramaz.

Bazi kisilerin de Ataturk'e laf soyleyemezsin dedigini duyuyorum. Eger sizlerde o kisilerdenseniz yazdiklarimi anlamamissiniz demektir. Ataturk buyuk adam olabilir, ama Ataturk'un kurdugu ulke, ve yaptigi devrimler Turkiye Cumhuriyeti sinirlari icinde yenilgiye ugramistir. Bunun nedeni ise ABD'lilerin "Succession Planning " dedikleri, Turkce'ye "Kendinden sonra gelecek adamlari hazirlama" diye cevirebilecegim konudur. Kendinden sonra gelecek adamlar derken: Cumhuriyetin ilk yillarinda gercekten kendinden sonra gelecek adamlarin hazirlanmasi, ilerleyen yillarda ise kendilerinden sonra gelecek nesillerin hazirlanmasidir. Bu konu ne yazikki becerilememistir, ve Turkiye Cumhuriyet'inin sonunu getirmistir. Ben ne kadar Ataturk'u seversem seveyim, analiz yetenegi olmadan "Ataturkculuk" yapanlari salak olarak goruyorum. Bu ne demek? Bu su demek: bir Turk Cocugu egitilirken yapilmasi gereken Ataturk'un ne buyuk bir insan oldugu, onun hepimizin Atasi oldugu, yatmaz kalkmaz bir Ataturk oldugu degil; Ataturk'un neyi nicin yaptigi ve bu Turk Cocugu'nun buyudugu zaman bir Ataturk olmasi gerektigi, hatta Ataturk'ten daha buyuk bir insan olmasini hedeflemesinin ogretilmesidir. Bu yapilamamistir. Daga tasa Ataturk ve Vatan yazilarak gardrop Ataturkcusu olmak tesvik edilmistir. Bakin, bugun bile Ankara hukumetini tanimiyoruz, biz kendi hukumetimizi surda kuruyoruz diyebilecek bir babayigit olmadigi gibi, aklina getirebilecek bile bir babayigit yoktur Turkiye Cumhuriyeti'nin yetistirdigi insanlar arasinda. 1919'da icinde bulunulan durumu dusunurseniz, Ataturk'un yaptigi budur. Bugun o gunden farkli degildir, ama bunu aklina getirebilecek bir kisi bile yoktur. Eger Turkiye Cumhuriyeti 94 yilda boyle bir kisi bile yetistiremediyse, o zaman olume mahkumdur.

Kalin saglicakla.